Bu yazıyı Şeker (ya da Ramazan)
Bayramı’nın ilk günü yazıyorum.
Kimseye bayramınız kutlu olsun demek içimden
gelmiyor.
Çünkü kutsuz bir bayram yaşıyoruz.
Kötülüğün, karanlığın,hukuksuzluğun, cana
kıyıcılığın egemen olduğu bir ülkede bir bayram kutlu olamaz.
Ya da kutlamalar içtenliksiz, bilinçsiz,
sevinçsiz, âdet yerini bulsun diye yapılan sıradan söz değiş tokuşları
olacaktır.
*** *** ***
Balyoz diye adlandırılan yargılamanın
ardından Ergenekon adı yakıştırılan davada verilen hükümler beklenen bir sonuç
olmakla birlikte yine de vicdanları yaraladı.
Tabii, vicdan sahibi olanlardan söz
ediyorum.
Vicdan, herkesin sahip olabileceği bir
erdem değildir.
Öyle olsa, “vicdansız” diye bir sözcük
türetilmezdi.
Tıpkı demokrat olmak, özgür düşünceli
olmak, cesur olmak gibi, vicdanlı olmak da, hem kolayca sahip olunabilen; hem
de bilinç, birikim, deneyim gerektiren bir erdemdir…
Kolay olması, eninde sonunda, bir
kişilik olgusu olmasındandır.
Çok küçük yaşlarda bu ve benzer
erdemleri kazanabilir, ya da kazanamazsınız… Kişiliğinizin oluşumuyla ilgili
bir konudur bu…
Zorluk, yaşamın daha ileri
dönemlerinde karşılaşılan sorunlarla
ilgili tavrınızı belirlerken ortaya çıkar…
Bu ise,
bir bakıma son nefese kadar sürecek olan bir süreçtir…
İnsan olmamızın evrelerinde alçalmanın
da yükselmenin de sonu yoktur…
Toplumların baskı dönemleri, bu konuda
keskin ve belirleyici bir denek taşıdır.
Alçaklar ve kahramanlar böyle
dönemlerde ortaya çıkar.
Günümüz Türkiye’sinde yaşanmakta
olduğu gibi…
*** *** ***
Balyoz
,Ergenekon yargılamaları sonucunda verilen hükümleri değerlendirebilmek için hukukçu olmaya gerek yok.
Çünkü gerek seçkin hukukçular, gerek bu
davaların kimi sanıkları, yaptıkları açıklamalarda, yazdıkları kitaplarda,
hukuk ve akıl dışılıkları bir bir ortaya koydular.
Buna karşın, nasıl bu hükümler
verilebildi?
Bu sorunun yanıtı, hukukta, yasalarda
değil, yukarıda sözü edilen erdemler ya da erdemsizliklerdedir.
Bunlar siyasal davalardır demek de bence
eksik ve yanıltıcı olur.
Ne demek siyasal dava?
Yalan, hukuksuzluk, zalimlik ne zamandan
beri siyaset olarak adlandırılıyor?
Cinayete cinayet, alçaklığa alçaklık
denir.
Suriye’de kafa kesen, diri diri insan
yakan, insan kanı içen caniler için siyaset yapıyorlar mı diyeceğiz?
Silahsız, korunmasız insanları linç
eden, pala sallayan, hedef gözeterek can alan vicdan ve insanlık yoksunları ile
onları yönlendiren, kollayıp koruyan
siyaset erbabı, siyasetçi mi yoksa düpedüz suçlu mudur?
*** *** ***
Kimse kusura bakmasın, içerde
iyimserliklerini yitirmeksizin yiğitçe direnen dostlar da beni bağışlasın,
karamsarlıkla suçlamasın; fakat kutsuz bir bayram yaşıyoruz.
1980 sonrasında 10 ay süren bir cezaevi
deneyimim var.
Özgürlükten yoksun olarak geçen bir gün
değil bir an bile zulümdür, bunu hak etmemiş kişiye karşı işlenmiş en ağır bir
suçtur.
Yukarıda adını andığım kurmaca davalarda
ve benzerlerinde yıllarca süren tutukluluklar ise, tutuklu kişiye ve insanlığa
karşı işlenmiş cinayet ağırlığında bir suç sayılmalıdır.
Sonuçta verilen cezalar ise, bu cezaları
alanlar için değil fakat verenler için ömür boyu taşıyacakları bir utanç lekesi
olacaktır.
*** *** ***
“Kimseye bayramınız kutlu
olsun demek içimden gelmiyor” diye başladım…
Buna karşın, gelecekteki ulusal bayramlarımızda,
ulusumuzun büyük günlerinde yükselecek olan halk hareketlerinin heyecanını
şimdiden duyuyoruz…
İçinde bulunduğumuz bayramı, kardeşlik ve
barış günleri olması gerekirken
kutsuzlaştıranlar ve buna
alkış tutanlar ise, eninde sonunda haklarında en ağır hükmü verecek olan
toplumsal vicdanın yargısından, işledikleri suçların lanetinden
kurtulamayacaklardır.
Ataol Behramoğlu/Cumartesi Yazıları/100813
Yazılı medyada yazarın izni olmadan yayınlanamaz..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.