Daha
önce bir başka yerde kullanılmış mıdır bilmiyorum, Türkiye’de ilk kez Mehmet
Ali Aybar’dan işitmiştik.
“Güler
yüzlü sosyalizm” sözü ve kavramı o yılların Türkiye İşçi Partisine yakışıyordu.
Türkiye devleti, egemen çevreler ve Türkiye solunun da bir bölümü olarak
bu güler yüzlü sosyalizmi daha yaşama şansı bulamadan toprağa gömmeyi başardık.
Nedense toplum olarak gülmeyi pek sevmeyiz, zaten başaramayız da…
***
Türkiye İşçi Partisinin yok edilmesi kuşkusuz sadece bu özelliğimizin
sonucu değil.
Daha doğrusu, asıl neden elbette bu değil.
Verilen her oyun değerlendiği seçim sistemi sayesinde Meclis’e girmeyi
başaran 15 TİP Milletvekili ülkenin çehresini, halkın sosyalizm algısını değiştirmeye
başlamıştı ve bu elbette egemen güçleri
korkutacaktı.
Nitekim önce TİP parçalara ayrıldı, ardından 12 Mart darbesiyle de ülke
12 Eylül 1980’e açılan yolda ilerlemeye başladı…
Böylece de güler yüzlü sosyalizm umudu ve iyimserliğinden, yüzünde artık hiçbir gülümseyiş ışıltısı
kalmayan günümüzün Türkiye’sine gelmiş olduk…
***
Güler yüzlü sosyalizm sözünü bana Yunanistan seçimlerinde solun
kazandığı başarı ve şimdilik güler yüzlü genç başbakanın anımsattı…
Şimdilik diyorum, çünkü nice güçlüklerin üstesinden gelmeleri gerektiğini
bilmek ya da tahmin etmek güç değil.
Emperyalizmin baskı ve oyunlarıolmasa,Yunanistan’ın kendi iç
dinamikleriyle sosyalist bir sisteme geçebileceğini hep düşünmüş ve yeri
geldikçe dile getirmişimdir.
Çünkü bu toplum, 19.yüzyıldaki
bağımsızlık savaşımı süreçlerinde
kazandığı deneyimlerle, sonrasındaki yüzyılda da Nazi işgal ve zulmüne karşı
Yunan komünistlerinin öncülüğündeki
direnişiyle,çağdaş bir toplum olabilme özelliklerini bilek hakkıyla kazandı…
Başka bir deyişle de, yukarıdan aşağıya verilen haklarla değil, aşağıdan
yukarıya verilen örgütlü savaşımlarla bugün bulunduğu noktaya ulaştı.
Yunanistan’da bugün güler yüzlü
sosyalizmin kazandığı başarı, başka bir deyişle de sosyalizmin parlamenter
seçimler yoluyla iktidar olabilmesi, her şeyden önce, bedel ödenmeden, örgütlü
toplumsal savaşımlar içinde güçlenip çelikleşmeden, ne demokrasiye, ne de sosyalizme ulaşılabileceğinin örneğidir…
Bu nedenle Türkiye ve Yunanistan arasında bir takım benzerlikler arayıp
bulma çabaları, bu türden yakıştırmalar, işin kolayına kaçmak ve komiklik
oluyor…
***
Yunanistan’la
başka ülkeler arasında toplumsal savaşımlar bakımından bir takım benzerlikler
aranacaksa, bu benzerlikleri bu ülkeyle
en yakınındaki Bulgaristan’dan başlayarak, İtalya,İspanya, Fransa gibi,
Nazi işgaline ve faşizme karşı birleşik cephe savaşımları vermiş,sonrasındaki iç savaşlarda da çok
büyük ve acı bedeller ödemiş ülkeler arasında aramak gerekir…
Bu ülkelerde , başta işçiler, emekçiler olmak üzere; bütün toplumsal sınıf ve kesimler örgütlüdür…
Bu anlamda da devlet kurumu, giderek ulusal bir hizmet kurumuna dönüşmüş gibidir.
Bunları kuşkusuz genel doğrular olarak yazıyorum…
Bizde ise devlet, egemen sınıfların
baskı aracı olarak varlığını sürdürmekte olduğu gibi, günümüzde en baskıcı,en gerici, ülkenin
bugünü ve geleceği bakımından en ürkütücü bir evresinde bulunmaktadır…
***
Sonuç olarak söylemek istediğim,
Türkiye’nin bugün, güler yüzlü bir sosyalizmden,
olunabilecek en uzak noktada bulunduğudur…
Toplumumuzun yüzünün birazcık gülebilmesi için yapılması gereken, tıpkı
II. Dünya Savaşı da denilen faşist ve ırkçı canavarlık döneminde Yunanistan’da
ve sözünü ettiğim öteki ülkelerde yapıldığı gibi, karanlığın iktidarına karşı bir teki bile
dışarıda kalmaksızın bütün ulusal güçlerin birlikte hareketi ve bu
iktidarın ülkeyi bugünkünden çok daha
büyük felaketlere sürüklemesine olanak verilmemesidir.
50.
Sanat yılım bugün 19.00-23.00 arasında
Beşiktaş Belediyesi ev sahipliğinde Beşiktaş-Fulya
Sanat Merkezinde kutlanıyor. Bütün
dost,arkadaş ve okurlarım davetlidir..
Ataol
Behramoğlu/010215/Cumartesi Yazıları