Barıştan söz etmek için savaşan(en azından)
iki taraf olması gerekiyor.
Türkiye’de savaşan Türk ve Kürt halkları
mıydı?
Söz konusu olan, bir Türk-Kürt savaşı
mıydı? Ya da, öyle midir?
Benim gördüğüm bu değil.
Benim gördüğüm, hangi etnik kökenden olurlarsa olsunlar, bu
ülkede yaşamakta olan insanların sorunlarının etnik aidiyetlere ilişkin
olanlardan çok önce, sınıfsal, toplumsal, ekonomiye ilişkin sorunlar olduğudur.
Halk insanları öncelikle, çoluk çocuğunu
geçindirmek, çocuklarına bir meslek kazandırmak, kendinin ve çocuklarını
geleceğini güvenceye almak derdindedir.
Benim gördüğüm, parçalanan Yugoslavya’daki,
İrlanda’daki, Cezayir’deki gibi bir savaş değil, başka bir şeydir.
Savaşın adını koyamazsak, barış konusunda
söyleyeceklerimiz de sağlıklı bir temele oturamaz.
*** *** ***
Benim inancım, Türkiye’nin bir ulus
devlet olduğudur.
Ulus devlet olmanın iki temel koşulundan
biri ulusal ekonomi, ötekisi dildir.
Din değil, dil.
Her toplumda, farklı dinsel
inançlar,mezhep ayrılıkları, herhangi bir dinsel inancı bulunmayan kişiler
vardır.
Din, çağdaş, laik bir ulus devletin yurttaşlarını
birleştiren harç olamaz.
Etnik aidiyetler için de aynı şey
geçerlidir.
Ulus devletler farklı etnik
aidiyetlerin sentezidir.
Birleştirici unsurlar, merkezlerden
toplumun kılcal damarlarına kadar ulaşan ulusal ekonomi ve bütün toplumun ortak
dili olan ulusal dildir.
Bunlar da yasalarla, genelgelerle,
zorlamalarla dayatılamaz. Hayatın, toplumsal gelişimlerin, gerçeklerin,
gereksinimlerin zorunlu, kaçınılmaz sonuçlarıdır…
Her ulus devletin oluşumunun kendi
hikâyesi, tarihi, sorunları, eksikleri vardır…Bu, bizimki için de
böyledir…
Yeni kuşaklar, hepimiz, bütün bir
toplum, bu tarihi doğru olarak biliyor muyuz?
Yoksa mirasyediler olarak hazıra mı
konduk?
Üzerinde düşünülmesi gereken sorular…
*** *** ***
Barıştan söz edildiğine göre, savaşan en
azından iki taraf olması gerekir dedik…
Görünen, Türkiye ordusu ile PKK adlı örgütün savaştığı, iki tarafın da ağır
kayıplar verdiğiydi…
Ben bu savaşın iki halk, iki etnik
aidiyet arasında değil, bir Türk-Kürt savaşı değil, üstelik eşit olmayan(bir
tarafta büyük bir ülkenin yüz binlerce kişilik silahlı gücü, öteki tarafta beş
bin kişilik olduğu söylenen bir gerilla) iki silahlı güç arasındaki çatışma
olduğunu düşünmeyi sürdürüyorum…
Halklar arasındaki savaş böyle olmaz…
Türkiye’de savaşan, çok şükür, bütün
yaşananlara ve kışkırtmalara karşın, Türk ve Kürt diye adlandırılan iki halk
değil, bir anlamda profesyonel iki silahlı harekettir…
“Adlandırılan” diyorum… Çünkü ben,
çağımızı etnik aidiyetlerin değil, dinlerin hiç değil, ulusal kültürlerin,
ulusal birliklerin, onun da ötesinde evrensel değerlerin belirlediğini
düşünmeyi, bu “geri kafalılığı”mı sürdürüyorum…
***
*** ***
Evrensel değerlerin başında da düşünce
özgürlüğü, özgür insan olma bilinci ve emeğin hakları için sömürüye karşı
savaşım geliyor…
Buna kısaca, sosyalizm için savaşım da
diyoruz…
Ülkemize ve coğrafyamıza dayatılan ise,
ulusal birlikteliklerin ve sosyalizm
için savaşımın rafa kaldırılarak, çağ dışı ilan edilerek., ülkelerin etnik ve
dinsel
kışkırtmalarla bölünüp
parçalanması; barış içinde yaşamaya yatkın farklı din,mezhep ve etnik
aidiyetten halkların birbirine boğazlatılması ve bu arada emperyalizmin bölgeyi
ve bütün dünyayı bir kan denizinde boğarak sömürgeleştirmesi hedefine adım adım
yaklaşılmasıdır…
Ateşkese elbette sevinelim ama yaşanmakta
olan süreci bir de böyle okumayı deneyelim…
Ataol Behramoğlu/Cumartesi
Yazıları/300313
Yazılı medyada yazarın izni olmadan yayınlanamaz..