22 Şubat 2014 Cumartesi

SEÇİMLER ÖNCESİNDE UYARILAR(4)


İlk üç yazıda olası bir Merkez Sağ , yanı sıra MHP ve Kürt siyaseti konusunda düşüncelerimi yazdım.
Sıra CHP ve soldaki örgütlerde.
Soldaki örgütler derken de düşündüklerim öncelikle İP ve TKP’dir.


***
CHP’nin nasıl bir ideolojik tabana dayandığının ayrıntılı bir irdelemesine girişmek bu yazının konusu olmadığı gibi bu gün için gerekli de değil.
Seçimlere doğru bugünün başlıca sorununun AKP iktidarından, daha da doğrusu başındaki kişiden kurtulmak olduğu sağduyu sahibi herkesin ortak görüşüdür.
Bu nasıl olacak?
CHP’siz bir kurtuluş olası mıdır?
Kuşkusuz herkesin hayal kurma özgürlüğü bulunmaktadır.
Fakat siyasette hayal kurmanın sınırlarını da sağduyu, bilim, akıl, sorumluluk duygusu belirlemelidir.
Günümüzde CHP’ye karşı soldan gelen ya da gelebilecek yıkıcı eleştiriler, onu yıpratmaya çalışan iktidar partisi ve başındaki kişiden başkasının işine yaramaz.
CHP’de aday olamadıkları için DSP’den aday olan kişileri kınamak için söylenebilecek her söz ise yetersiz kalacaktır.
CHP örgütünün dışında kaldığı herhangi bir siyasal vb. kuruluş ya da girişimin, ülkeyi gitgide daha büyük yıkımlara, sonuçta da yok olmaya sürükleyen bu siyasal iktidardan kurtulmada başarı şansı yoktur.
Fakat bu saptama CHP’nin kayıtsız koşulsuz desteklenmesi, hiçbir biçimde eleştirilmemesi, uyarılmaması gerektiği anlamına da gelmiyor.
Önünde sonunda bir kitle partisi olan CHP’nin günümüzdeki yönetiminin kendi sağından arayışlara girişmesini çok fazla yadırgamamak gerektiğini düşünüyorum.
Geçmişe körü körüne saplanıp kalmamak gerektiğini de buna eklemek gerekir.
.CHP yönetimi seçimlere yönelik girişimleriyle, ataklarıyla, hatalarının yanı sıra, bu partinin kemikleşmiş, halktan kopuk, durağan kimliğinde de bir hareketlilik yaratmayı başarmıştır.
Buna karşılık kendi soluna duyarsız ve ilgisiz duruşu, ciddi eleştiri konusudur.
Soldaki partiler bu günkü adaletsiz seçim sistemi bakımından ne kadar dikkate alınmaz görünürse görünsünler, kendini sola, sosyalizme kapatmayan bir CHP’nin seçimlerde ve genel olarak bir “sinerji”(katlanarak artan bir güç) yaratacağından kendi payıma kuşku duymuyorum.
Böyle bir yakınlaşma, ülkedeki çürümüş, küflenmiş, boğuculaşmış siyasal havaya, bir arınma, temizlenme, nefes alabilirlik getirecektir…
Günümüz CHP yönetimine dostça önerim ve uyarım, bu adımı belirgin biçimde, içtenlikle, gecikmeksizin atmaları, ısrarla sürdürmeleridir…
Özellikle İP ve TKP’nin, ya da CHP’li olmayan solcu bir adayın, kazanma şansı bulunan bir küçük yörede desteklenmesi, Belediye Meclisi üyeliklerinde bu partilere kontenjan ayrılması, CHP’ye hiçbir şey kaybettirmez. Tersine, ona da ülkeye de çok şey kazandırır…


***


İP ve TKP’nin ayrıntılı irdelenmesine de bu yazı dizisinin amacı bakımından giremeyiz.
İkisi de ciddi ve birikimli yönetici kadrolarına,daha da önemlisi büyük gençlik potansiyellerine sahip sol örgütlerdir.
Bu iki partinin gençliğinin hedefleri de, amaçları da, duyguları da aynıdır…
Buna CHP’li gençliği de katarım…
TKP cumhuriyetin, aydınlanmanın değerlerini, İP sosyalizmin değerlerini reddetmiyor.
Kendi ideolojik, örgütsel kimliklerini, ayrılıklarını kuşkusuz koruyarak, seçimler için güç birliği yapmalarında, CHP’ye de bu güç birliği için, açıkça, içtenlikle, ısrarla el uzatmalarında ne gibi bir sakınca olabilir?..
,
***
Dört yazıdan oluşan uyarılar dizisini burada noktalıyorum…
Eğer AKP önümüzdeki yerel seçimlerden, sonrasındaki Cumhurbaşkanlığı ve Millet Meclisi seçimlerinden az bir farkla da olsa başarı kazanarak çıkacak olursa, bu ülkenin antik tragedyalardaki gibi Tanrıların lanetine uğramış olduğunu, hep birlikte yok olmayı hak ettiğimizi düşünmekten kendimi alamayacağım.


Ataol Behramoğlu/Cumartesi Yazıları/210214




SEVGİLİ HİLMİOĞLU, HOŞ GELDİNİZ.
BÜTÜN YURTSEVER GENÇLER,ÖĞRENCİLERİNİZ,

SİZİN VE DEĞERLİ EŞİNİZİN EVLATLARIDIR.

15 Şubat 2014 Cumartesi

SEÇİMLER ÖNCESİNDE UYARILAR(3)




Bu haftaki yazımın konusu ülkemizdeki Kürt siyaseti olacak.
Bu kadar duyarlı bir konuda hem olabildiğince dikkatli, hem de en büyük ölçüde açık ve içtenlikli olmak gerektiğini biliyorum…
Ben de öyle yapacağım…
Öncelikle, bu konudaki tartışmaların hem yandaş hem karşıt taraflarca genellikle bilimsellikten uzak, duygusal, çoğu kez demagojik bir akıl yürütmeyle yapıla geldiğini düşündüğümü belirtmeliyim.
İlk ve temel demagoji(yanlış, saptırıcı, bilimsel olmayan iddia), Kurtuluş Savaşının Türkler ve Kürtlerce yapılmış olduğudur…
Bu doğru değil.
Kurtuluş Savaşı bir etnisteler savaşı değil, ulusal var oluş savaşıydı.
Bu ulusal varoluş savaşının teorisi, zorlamaksızın, doğal olarak kendiliğinden, Türkçedir…
Bu nedenle de savaş sonrasında kurulan ulusun adı Türkiye’dir.
Kurtuluş Savaşı ideolojisini etnisite kavramıyla açıklamaya çalışmak ne bilimsel, ne doğru, ne de adildir.


***
İkinci olarak, ulus birbirinden ayrı etnisiteler toplamının değil, bir sentezin adıdır.
Türkiye’nin uluslaşma süreci büyük ölçüde tamamlanmıştır.
Birkaç tane değil çok sayıda etnik topluluğunun iletişimini sağlayan ortak bir dil(Türkçe) ve ortak bir ekonomi vardır.
Ulusal devletin temelini oluşturan etkenler de esas olarak bunlardır.
İkinci bir ulusal dil zorlaması(ana dilde eğitim) esas olarak ikinci bir ulus zorlamasıdır. Bu konuda açık ve dürüst olmak gerekir.
Ana dili öğrenip geliştirme hakkıyla ana dilde eğitim farkının ise,sayısız kez yazılıp anlatılmış olduğu için, yeterince açık olduğunu düşünüyorum.


***
Laik, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti, sadece bu topraklarda yaşayan herkes için değil, bütün dünyada aydınlanma devriminin evrensel kazanımları bakımından yaşamsal önemdedir.
Bu ulus devleti parçalayıp yok etmek her şeyden önce evrensel aydınlanma değerlerine karşı işlenecek bir suçtur.
Türkiye kendi içindeki sorunları kendi olanaklarıyla çözümleyebilecek birikimlere sahiptir.
Bütün toplumsal sorunlarımızın çözümü ancak ulusal bütünlük korunarak doğru ve kalıcı çözüme ulaşabilir.
Emperyalizmin, gericiliğin desteğiyle ulus devlet oluşturma çabası, en baştan yenilgiye mahkûmdur.
Bağımsızlık ve aydınlanma düşmanlığıyla, bölücülük ve yıkıcılıkla suçlanıp lanetlenmekten kurtulamayacaktır.
Bu gerçeğin tersine zorlamalar toplumbilimsel gerçekliğe aykırı olduğu gibi, bu nedenle de daha çok kan dökülmesine ve acıya yol açmaktan başka sonuç vermeyecektir.

***
Ülkemizin, hepimizin ortak yurdunun bugün karşı karşıya olduğu en önemli, en yaşamsal sorun, gaspçı, yağmacı, serüvenci, demokrasi düşmanı siyasal iktidardan kurtulmaktır.
Bu yöndeki bir savaşım, aynı zamanda emperyalizmin oyunlarına ve dayatmalarına karşı da savaşım demektir.
Kürt etnisitesinin sorunlarını ulusal bütünlük içinde çözme konusunda açık, birleştirici, yapıcı bir planla, hedeflerini net ve bütün ulusça kabul edilebilir ölçülerde ortaya koyamayan hiçbir siyasal oluşumun, kötülük tohumları ekmek,kötülüğü kışkırtmak dışında hiçbir başarı şansı olamaz.
Ve bu kötülüğün en başta da Kürt kökenli Türkiye yurttaşlarının zararına olacağını herkes iyi bilip üzerinde düşünmelidir.
Hepimizin ortak yurdunu, Türkiye’mizi, emperyalizme, faşizme, laik yaşam düşmanlığına karşı elbirliğiyle korumalıyız.
Hiçbir ulusal devletin içinden geriye doğru bir başka ulusal devlet kurulamaz.
İnsanlık tarihinde böyle bir şeyin örneği yoktur.
Kürt arkadaşları, örgütlerini ve sol adına destekçilerini, bağımsız kimliklerini kuşkusuz koruyarak, önümüzdeki seçimlerde emperyalizme, faşizme, aydınlanma düşmanlığına karşı, ulusal, yurtsever cephede güç birliği yapmaya çağırıyorum…




Ataol Behramoğlu/Cumartesi Yazıları/150214



BAŞTA HİLMİOĞLU, KILIÇDAROĞLU, YALÇIN KÜÇÜK OLMAK ÜZERE, AĞIR HASTA, BELLİ BİR YAŞIN ÜSTÜNDE TUTSAKLARIN
ÖZGÜRLÜĞÜ İÇİN CUMHURBAŞKANI MAKAMINDAKİ KİŞİ YETKİSİNİ NEDEN KULLANMIYOR?



8 Şubat 2014 Cumartesi

Seçimler Öncesinde Uyarılar (2)

Geçen haftaki yazımda yaklaşan seçimlerle bağlantılı olarak merkez sağ, liberal vb. olası oluşumlarla (daha da somut olarak TÜSİAD’la) ve iktidar partisinin TBMM’deki temsilcileriyle ilgili düşüncelerimi paylaşmıştım. 
Bu kez MHP konusunda düşündüklerimi özetlemek istiyorum.
***
Günümüzdeki MHP hangi toplumsal sınıf ve tabakaların partisidir? 
Bu partinin, söylemde kıyasıya eleştirmesine karşın en kritik zamanlarda destekçisi olduğu AKP’yle benzerlikleri ve benzemezlikleri nelerdir? 
Soldaki parti ve örgütler seçimlerde MHP ile güç birliği yapabilir mi? 
Ülkenin ve dünyanın değişen koşullarında herhangi bir siyasal örgütün otuz yıl, kırk yıl, yarım yüzyıl önceki gibi, değişmeksizin kalması olası mıdır? 
Sovyetler Birliği dağıldıktan, Orta Asya ve Kafkasya’daki halklar şu ya da bu ölçüde ulusal bağımsızlık elde ettikten sonra, MHP ideolojisinin omurgasını oluşturan Türkçü, Turancı milliyetçi görüşler ne ölçüde yandaş bulabilir? 
Bu ve benzer soruların yanıtlarını birbiriyle bağlantıları içinde araştırmak gerekir. 
Öncelikli soru, bu partinin günümüzde hangi toplumsal sınıf ve tabakaların partisi olduğudur. 
Bu gibi soruları sormaya ve yanıtlamaya çalışmaksızın MHP’yi soğuk savaş yıllarının, seksenli yıllar öncesinin MHP’si olarak görüp dışlamakta ısrar etmek, solun temel düşünce yöntemi olması gereken irdeleyici düşünceyle bağdaşmaz.
***
MHP’nin kuruluşundaki ideolojik taban günümüzde varlık nedenini yitirmiştir ve bu parti kanımca bu anlamda bir arayış içindedir. 
Buna karşılık, bu partinin seçmenleri arasında, ülkenin bugün karşı karşıya bulunduğu bölünüp parçalanma tehdidi karşısında derin ve içten kaygı duyan yurtseverlerin, genellikle orta tabakalardan, serbest meslek sahibi, esnaf ve az gelirli memurların küçümsenemeyecek sayılarda bulunduklarını öngörebilmek gerekir. 
Yine, yurtsever duyarlıklı genç insanlar, lise ve üniversite öğrencileri, çeşitli iş kollarında çalışan az öğrenimli ya da öğrenimsiz gençler arasında çok sayıda sempatizanı bulunması da doğaldır. 
Sol, bu partiyi şabloncu ve toptancı bir akılla yadsımayıp; orta tabakaları gitgide yoksullaştıran, özellikle de AVM’leriyle küçük esnafı yok eden dizginsiz bir kapitalizme ve ulusal varoluşun düşmanı emperyalizme karşı onu uyarmaya, önümüzdeki seçimlerde ve genel olarak onunla güç birliği yapmanın yollarını bulmaya çalışmalıdır… 
Yurtseverliğin ırkçı bir milliyetçilik değil, Cumhuriyetin evrensel aydınlanma değerleri temelinde, emperyalizme ve emek sömürüsüne karşı, barışçı, birleştirici bir ulus sevgisi olduğu, bu partinin özellikle genç kuşaklardan seçmen ve sempatizanlarına sabırla anlatılmalıdır…
***
Laik yaşam tarzını, evrensel aydınlanma değerlerini içselleştirmeyen bir MHP, uzak ve yakın geçmişin kanlı, karanlık izlerinden hiçbir zaman kurtulamayacak, AKP karşıtlığı inandırıcı olamayacak, varoluş nedenini olsa olsa bu kez bölücü akımlara karşı, ırkçı, şoven ve böylece de bir başka yönden bölücü söylemlerde bulmaya çalışacaktır… 
Kapitalist sömürünün ve emperyalizmin karşısında, aydınlanma değerlerini benimsemiş bir MHP ise zaten kaçınılmaz olan bir ideolojik çatışma ve ayrışma sürecinde şoven unsurlardan kendini arındıracak; orta tabakaların, esnaf ve gençliğin bir bölümünün temsilcisi olarak, küçük fakat toplumsal yaşamda söz sahibi bir parti kimliğiyle varlığını sürdürebilecektir… 
Önümüzdeki seçimler bu anlamda da bir denek taşıdır…
***
Gelecek hafta Kürt siyasal hareketi üzerine düşündüklerimi yazacağım…  

1 Şubat 2014 Cumartesi

SEÇİMLER ÖNCESİNDE UYARILAR(1)




Yöresel seçimler yaklaşık iki ay sonra.
Ardından cumhurbaşkanı seçimi ve milletvekili seçimleri geliyor.
Yöresel seçim sonuçları sadece şu andaki iktidar partisi bakımından değil, TBMM içindeki ve dışındaki bütün partiler bakımından belirleyici olacak.
Şu ya da bu ölçüde yenilgiye uğrayacak AKP için böyle bir sonuç çözülmenin başlangıcı olacak; tersine, bu seçimden başarıyla çıkan, en azından şu andaki konumunu koruyabilen bir AKP,Cumhurbaşkanlığı seçimi ve genel seçimler için üstünlük elde edecektir.
CHP başta olmak üzere bütün öteki siyasal partiler bakımından da, seçim sonuçlarına ve onların da kaçınılmaz sonuçlarına ilişkin benzer şeyler söyleyebiliriz…


***
Burada sıralayacağım uyarıların bir uzmanın görüşleri değil, az çok bilinçli sıradan bir yurttaştan da işitilebilecek gözlem ve öneriler olduğunu öncelikle belirtmeliyim…
Bütün muhalefete yönelik olarak ilk uyarım, başbakanın “cemaat”e karşı göstermelik savaşımından ve “yeniden yargılanma” konusundaki sözüm ona olumlu tavrından ötürü sanki demokrasi ve adalet savunucusuymuş gibi cilalanıp pazarlanması tuzağına düşmemek gerektiğidir.
Böyle bir tuzak hazırlığının belirtileri görülebiliyor…

***
Hemen ardından TÜSİAD’a bir uyarıda bulunmak istiyorum.
Sizler genellikle Cumhuriyet Türkiye’sinin ürünü, Cumhuriyet’in en azından laiklik değerlerine bağlı kişiler ve kurumlarsanız, başbakanın kuşkusuz hepinize yönelik “vatan haini” hakaretini yalayıp yutacak mısınız?
Yutacaksanız sizlere söyleyecek sözüm olamaz.
Kendi idam hükmünüzü kendi ellerinizle imzalıyorsunuz demektir.
Yutmayacaksanız, ağır hakaretine uğradığınız ve tehditlerinin hedefi olduğunuz kişiden Türkiye siyasetinin kurtulması için bütün olanaklarınızı kullanarak elinizden geleni ardınıza koymamalısınız…
Eğer sadece kişisel ve kurumsal çıkarlarınızı değil ülke çıkarlarını da düşünüyorsanız, öncelikle açık sözlü ve cesur olmalı, uğradığınız hakaret ve tehditleri daha açık ve cesur bir dille sahibine iade etmeyi göze alabilmelisiniz.
Kaldı ki, ülke elden gittiğinde Cumhuriyetin ürünü bir burjuvazinin de, kurumlarıyla, laik yaşam değerleriyle yıkılıp gideceği açıktır.

***

AKP, geleneksel merkez sağın da oylarını toplayarak iktidar olabildi.
Olağan koşullarda toplumun yüzde onunun bile oyun alamayacak bu aşırı sağ hareketin yüksek oy oranıyla iktidara gelmiş ve oylarını yükseltmiş olmasının başlıca nedeni sağdaki bu boşluk ve sonrasında da iktidar olanaklarını kullanmış olmasıdır.
Merkez sağ ya da liberal oluşumlara akıl hocalığı yapmak bana düşmez.
Fakat bu kişi ve çevreler, Türkiye’nin çağdaş bir ülke olarak yaşamını sürdürme savaşımında, en azından bu aşamada, omuzlarına büyük görevler düştüğünün umarım bilincindedirler…
Seçimlere bu kadar az bir süre kala partileşemeyeceklerine göre, tercihlerinin laik yaşam tarzının savunucusu parti ya da partilerden yana olduğunu herhalde açıkça belirtmeli, olanaklarını bu yönde kullanmalıdırlar…


***


Bu ilk “uyarı” yazısında son olarak iktidar partisi milletvekillerine; onların hırsızlığa, yolsuzluğa bulaşmamış olanlarına, yüreklerinde yurt sevgisi taşıyanlarına seslenmek istiyorum…
Sayılarının hiç de az olmadığına inandığım pek çoğunun, insanların inançlarına, mezheplerine göre karşıt kamplara bölünmediği; Müslümanlığı alçakgönüllüce, gösterişe kaçmaksızın yaşandığı; dinin siyaset yoluyla hiçbir zaman bu ölçüde saygınlıktan uzaklaştırılmadığı; siyasetçinin bu ölçüde yolsuzluklara bulaşmadığı bir Türkiye’nin özlemi içinde olduklarından kuşku duymuyorum…
Türkiye’nin haksız bir savaşın kışkırtıcısı ve tarafı olmasından , etnik ayrımcılığın ülke ortamına hiçbir zaman olmadığı ölçüde sokulmasından rahatsızlık duyduklarına da inanıyorum..
Onlara dostça, arkadaşça, yurttaşça uyarım, kendilerinin ve kendilerinden sonrakilerin geleceği için, işlenen ve işleneceği kuşkusuz suçlara daha fazla ortak ve destek olmamalarıdır…
Başkaca “uyarı”larımı gelecek haftaki yazıma bırakıyorum…


Ataol Behramoğlu/Cumartesi Yazıları/010214


PROF:DR:KEMAL ALEMDAROĞLU AĞIR HASTA VE KİMSEYLE

GÖRÜŞTÜRÜLMÜYOR. İNSANLIK SUÇLARI İŞLENMEYE DAHA NE KADAR SÜRE DEVAM EDİLECEK?