Gazetenin başlıca işlevi haber
iletmektir.
Bizdeki uygulamada kimi kez haber
başlığından çok köşe yazısı başlığı ile karşılaşırız.
Benim için gerçek gazete, toplumu ilgilendirecek haberi
öncelikle öğrenip duyurandır.
Bunun başarılması, kuşkusuz, maddi
olanaklarla, uzman muhabir sayısıyla, yine maddi olanaklardan bağımsız olmayan
ilişkiler ağıyla ilgilidir.
İkinci aşama, haberin yorumlanması, bir
başka deyişle de veriliş tarzıdır.
Elimizdeki haberi nasıl, neye göre
vereceğiz, vermeliyiz?
Bu yazıda kısaca bu konuya değinmek
istiyorum…
*** *** ***
Bu noktada karşımıza yansızlık(tarafsızlık)
kavramı çıkıyor…
Bir basın(medya) organı yansız olabilir mi?
Evet, olabilir…
Fakat söz konusu toplumda demokrasi ne
kadar gerçekleşmişse, o kadar…
Demokrasi, öncelikle, halk kitlelerinin,
yurttaş topluluklarının, bütün toplumsal sınıf ve tabakaların örgütlü olduğu;
ülkede ve dünyada olup biten her şeyi kontrol edebildiği, sorular sorabildiği,
önerilerde bulunabildiği sistem demektir.
Böyle toplumlarda, basın(medya), yanlı da
yansız da olsa, yalan söyleyemez, hiç değilse belli bir düzeyi korumak
zorundadır.
Dünyada böyle toplumlar var mı?
Biraz yakından bakalım…
*** *** ***
Kimilerince örnek bir demokrasi olarak
düşünülüp gösterilen ABD’nin, tam
tersine, gelmiş geçmiş en totaliter(baskıcı, demokrasi karşıtı) bir sistemin
boyunduruğu altındaki bir ülke olduğu rahatlıkla söylenebilir.
Bu sistem paranın egemenliği altındadır.
ABD halkı dünyanın en örgütsüz
halklarından biridir.
Sonucunda medya da paranın
egemenliğindedir.
Batı Avrupa ülkelerinin bir çoğunda, halk
kitleleri belli ölçülerde örgütlü olduğu
için, basının da belli ölçülerde yansız yayın yaptığı söylenebilir.
Bizde de basın(medya) birkaç istisna
dışında, ABD’deki gibi paranın buyruğundadır.
Bu anlamda bir küçük Amerika olduğumuz
doğrudur.
Şimdi yansızlık konusunu da kısaca
irdeleyelim…
***
*** ***
Büyük çoğunluğuyla sistemin buyruğunda, yanlı ve çoğu kez her
anlamda ve her alanda saptırıcı yayın
yapan bir basın(medya)ağının karşındaki devrimci-demokrat-sosyalist
basın(medya) yansız olamaz…
Tam tersine, yanlı olmak zorundadır…
Çünkü bu bir savaştır…
Yanlı olmak gerçeği saptırmak değil,
onun altını çizmek, onu en etkileyici biçimde verebilmektir…
Bizdeki, olduğu kadarıyla,
devrimci-demokrat-sosyalist basın(medya) bunu ne ölçüde başarabiliyor?
Tek tek örnekler vererek irdelenmesi
gereken bir konu…
Tek bir yazının sınırları içinde ise
bunu yapabilmek zaten olanaklı değil.
Fakat, sözünü ettiğim türdeki
basın-yayın organlarının yöneticileri kendilerine şu soruları sorabilmelidir:
Habercilikte ne ölçüde başarılıyım?
Okur gazetemi daha çok haberciliğim
için mi, köşe yazıları için mi izliyor?
Okur benden ne tür haberleri nasıl
vermemi bekliyor? Bu konuda benim tutumum nedir, nasıl olmalıdır?
Kimi kez fazlaca tatsız tuzsuz, kimi kez
fazlaca abartılı mıyım?
Önemli haberleri atladığım, izleyip
sunmakta geciktiğim, ya da fazlaca tekrara düştüğüm oluyor mu?
Okur mu beni, ben mi okuru
yönlendirmeliyim? Bu ilişkide ölçü ve denge nasıl saptanacak?
Sistemin buyruğundaki medyayla eşit
olmayan koşullarda yarışta ve savaştayken, başarılı olmak için ne yapmalıyım?
Aklıma ilk elde gelen sorulardan bazıları
bunlar…
Böyle bir konuyu tek bir yazıda
irdeleyip sonuçlandırmayız…
Fakat devrimci-demokrat-sosyalist basını
oluşturan gazetelerimizin yöneticileri bu ve
benzer soruları kendilerine sorabilmelidir..
Bu basın organları arasındaki(hiç
kuşkusuz dostça olması gereken) yarışta en çok kazanacak olanlar da,
kendilerine bu gibi soruları sorup yanıtlayacak ve gereklerini yerine
getirebilecek olanlardır…
Ataol Behramoğlu/ Pazar Söyleşileri/ 260513
Yazılı medyada yazarın izni olmadan yayınlanamaz..