Ülkemizde akıl almaz şeyler birbirini hızla
izliyor.
Bu
zaten hep böyleydi derseniz, karşı çıkmam.
Özellikle AKP döneminde Türkiye’nin giderek
bir akıl hastanesine dönüştüğü çok açık.
Fakat şu günlerde birbiri ardına olanları,
akıl kavramaya yetişemiyor…
Hangisinden başlamalı, hangi birinden söz
etmeli…
Sondan başa doğru gitmeye çalışalım…
Mahallelere ihbar kutuları konulacakmış…
Demek ki günün ya da gecenin bir saatinde
kapınız çalınacak, hakkınızda ihbar var denerek eviniz darmadağın edilecek,
alınıp götürüleceksiniz…
İhbarcı kim, ihbar nedir? Bunları
öğrenmeye bile hakkınız olmayacak…
Bu uygulama, Ergenekon ve Balyoz
davalarında zaten uygulanmakta olan gizli tanık hukuksuzluğunun ve ahlâksızlığının
bütün ülkeye yayılması demektir.
*** *** ***
Bir başka aklı almaz şeyi AKP ileri
gelenlerinden, şefin kuşkusuz en yakınlarından Mehmet Ali Şahin dile getirdi.
Gezi
Direnişine katılanlara TCK 312’den dava açılmalı, ömür boyu hapis
verilmeliymiş.
Bu sözler, diktatörlüğe hukuk kılıfı
geçirme çabasıdır.
Demek istiyor ki, bizi
eleştiremezsiniz, hayatınızı söndürürüz.
Hepinizi yeni Ergenekon ve Balyoz
torbalarına doldurur, hapishanelerde çürütürüz.
Bu kadarı ancak adı diktatörlük olan rejimlerde olabilir.
Tek bir farkla: O türden rejimlerde
cinayetler hukuksal kılıfa gerek duyulmaksızın işlenir.
Burada yasal kılıf aranıyor.
*** *** ***
Kürt sorunu akıl almaz boyutlarda
BDP eş başkanı ,AKP yardakçılığının da
ötesinde ihbarcılık yapıyor.
Yarın
bir savcı, Gezi Direnişinin askeri darbe
planları hakkında bildiklerini anlat derse, acaba ne yanıt verecek?
Bir halkın kimlik talebinin, birden fazla ülkeyi bölüp parçalamaya
yönelmesi akıl dışıdır.
Gezi’deki çağdaş enerjiyi anlayıp
değerlendiremeyen bir kafanın, çağdaş dünyada, emperyalizm işbirlikçiliği,
gericilik ve feodalizm çamuruna gömülmek dışında hiçbir şansı olamaz.
*** *** ***
Kadın, sanat, çağdaş yaşam düşmanlığı akıl almaz boyutlarda.
Çocuk bekleyen kadının sokağa çıkmaması
gerektiğini söyleyen kişi, nasıl bir aklın ve ahlâkın ürünü olabilir?
Daha bu sözlerin şaşkınlığını üzerimizden
atamamışken, üstelik profesör titri taşıyan birilerinin müzik üzerine
fetvaları, insanı şaşkınlıktan da ötelere sürüklüyor…
Bunlardan iki tanesini,Zeynep Oral’ın
“Bilime,Sanata, Yaratıcılığa Tahammülsüzlük” başlıklı yazısından(Cumhuriyet, 1
Ağustos 2013) buraya alıyorum:
“Müzik
için haram diyemeyiz, ama helal de diyemeyiz. İçeriği İslama uygun olmalıdır.
Ama kadın sesi içeren müzik kesinlikle caiz değildir”(Selçuk Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku Öğretim Üyesi Prof. Orhan Çeker.)
“Hanefi
mezhebine göre müziğin icrası da , dinlenmesi de haramdır. Bir değneğin,bir
çubuğun bir yere ahenkli bir şekilde vurulması bile bu hükme dahildir ve haramdır.”(İslam
Hukuku profesörü Hayrettin Karaman.”
Bilmem başka bir söz eklemeye gerek var
mı?
*** *** ***
Türbanlı
öğrenciyi, yüksek yargı kararını
uygulayarak dersine almadığı suçlamasıyla hapis cezasına mahkûm edilen
uluslar arası değerde bilim insanı…
Oruç tutmak ya da tutmamak kişisel bir seçimken,
laik bir ülkede devlet bütçesinden yüksek rütbeli komutanlara iftar yemeği…
Dil Kurumu adı taşıyan bir kuruluşça,
hükümeti demokratik yollarla indirme girişimlerinin “darbe” tanımı içine alınması…
Maçlarda siyasi slogan atma
yasağı…
Ülke kurucusunun sigaralı fotoğrafında
sigarayı gizlemeyen medya kuruluşuna ceza…
Ülke ekonomisinin omurgasını oluşturan
bir kuruluşa intikam baskını…
Ülkemizin ve çağdaşlığın birikimlerine
aykırı sayısız söz, suç ve girişim…
*** *** ***
Bu kadar akıl dışılığın sorumlusu olan bir
siyasal iktidarın 5 Ağustos’ta gerçekleşecek büyük halk buluşmasından korkması doğaldır.
Çünkü akıl dışığa son verecek asıl ve
gerçek güç, Gezi Direnişiyle zirveye
ulaşan direnişler zinciri olacaktır…
Yasaklama ve korkutma çabaları
boşunadır…
Ataol Behramoğlu/Cumartesi Yazıları/030813
Yazılı medyada yazarın izni olmadan yayınlanamaz..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.