29 Eylül 2012 Cumartesi

DİKEN




    “Gülü seven dikenine katlanır” dilimizin güzel deyimlerindendir.
     Burada “diken” sözü “gül”le birlikte anılarak az çok sevimlilik kazanıyor olsa da, yine de katlanılması gereken sevimsiz bir şeydir.
      “Dikensiz gül bahçesi olmaz” deyimi de aşağı yukarı aynı anlamı taşıyor.
       Sonuç olarak, hangi  bağlamda kullanılırsa kullanılsın sevimsiz bir şeydir diken.
      Adil olması gereken bir adalet kurumunun üstelik başında bulunan kişinin “diken” gibi bir soyadına sahip olması talihsizlik sayılmalı.
      Fakat bu kişinin adı bundan böyle adaletsizlikle birlikte anılacaksa, kaba deyimiyle “cuk oturmuş” demek gerekir.

                 ***                                     ***                    ***

      “Diken” sözünü “dikmek” fiilinden türetilmiş bir sıfat fiil olarak da görebiliriz.
     Tıpkı gülmekten türetilmiş “gülen “gibi…
     O zaman da akla yine,   gerçi “diken” değil  “eken” sözcüğünün kullanıldığı çok anlamlı başka bir deyimimiz geliyor:
        “Rüzgâr eken fırtına biçer”…
      “Diken” ve “gülen” konumuz bakımından birbirine pek yakışıyor…
       Silivri’deki “diken” Pensilvanya’daki “gülen”i herhalde çok mutlu etmiştir…

                  ***                             ***                            ***

   Sözcüklerle oyalanmayı burada keselim…
   Balyoz adı verilen sözüm ona davadaki kararlar, her ne kadar bekleniyor olsa da, kamu vicdanına  balyoz gibi indi.
     Bu kadar kin, acımasızlık, ölçüsüzlük, yasa tanımazlık, savaş sırasında düşmana uygulanacak hukukla bile bağdaşmaz.
       “Babalık  ve kocalık haklarını kullanamayacak olmak” gibi son derece çirkin, yakışsız çağrışımlara yol açabilecek yine sözüm ona hukuksal ifadeler de, düşmanlığın ulaşmış olduğu boyutları gösteriyor.
       Bazı  iç dünyaların  çirkin ve karanlık içyüzlerini  gözler önüne seriyor…

              ***                    ***                 ***
    Balyoz ve Ergenekon davalarının hukuk bakımından irdelenmesi yönünde söylenecek her söz, tekrardan ibaret olur.
    Sahteliği kanıtlanan dijital veriler , wikileaks belgelerinin açığa çıkardığı gerçekler, ulusal ordunun ve bütün bir muhalefetin ortadan kaldırılma planları,
duruşmalar boyunca  yaşanmış ve yaşanmakta olan hukuksuzluklar, yasa tanımazlıklar, her türlü adalet ve  vicdan duygusunun ayaklar altına alınması…
     Balyoz davasında verilmiş olan mahkûmiyet kararları  bütün bu olgularla birlikte düşünüldüğünde, sadece  vicdanını ve ahlâk duygusunu tümüyle yitirmiş kişileri ve çevreleri mutlu edebilir.
    Bir de, bu mahkûmiyet kararlarının “askeri darbe” tehdidine karşı verilmiş yasal bir hüküm değil, yaşanmakta olan “sivil darbe”nin bir aşaması  olduğunu göremeyecek kadar  gözlerini kin ve nefret bürümüş olanları… Bir takım aydın ve insan müsveddelerini…

                   ***                                    ***                                  ***

   Balyoz kararlarının kamu vicdanında açtığı yara, bir dikenim açabileceğinden  çok büyüktür.
   Yine de sözlerimi girişteki “mecaz”la sürdürecek olursam, Türkiye’nin bu dikeni saplandığı yerden çıkararak layık olduğu yere fırlatıp atacağından kuşku duymuyorum…
     Bu ülkenin yargıçlarına, savcılarına, sadece hukukun değil bütün alanların aydınlarına sesleniyorum:
     Vicdanınızda bir dikenle yaşamaya boyun eğmeyin. Onu oradan çıkarıp atacak yürekliliği gösterin. Bunu yapamaz ya da yapmakta gecikirseniz, kangrene dönüşecek olan yara sizlerle birlikte bütün bir ülkeyi çürütüp yok edecek.


Ataol Behramoğlu/Cumartesi Yazıları/290912

Yazılı medyada yazarın izni olmadan yayınlanamaz..