31 Temmuz 2020 Cuma

NE YAZMALI?

       Mesleği gazetecilik olmayan köşe yazarı zaman zaman bu soruyla karşı karşıya kalır.
          Ne yazmalıyım?
          Sorun konu yokluğu değil. Köşe yazısı için konudan bol bir şey yok ülkemizde.
        Fakat gazeteci yazarın klavyeler üzerinde rahatça ve ayrıntılara inme bakımından keyifle gezinebileceği bir konu, edebiyatçı yazar  bakımından can sıkıcı olabilir.
           Örneğin CHP kurultayı?
           Kimseyi kırmak istemem. Genel Başkandan tek tek her Meclis  üyesine kadar seçilmiş olan herkesi kutlarım.   
          Fakat ne yalan söyleyeyim, bu kurultay benim ilgi alanımın dışında kaldı. 
       Toplumda da elle tutulur bir heyecan görmedim. 
       Tam bu noktada, üzerinde düşünmek isteyeceğim bir yazı konusu kendini duyumsatıyor. 
         Ana muhalefet partisi toplumda neden heyecan uyandıramıyor?    CHP kurultayının gazetecilik bakımından ilginç olabilecek ayrıntıları değil, fakat bu soru ilerdeki bir yazımın başlığı olabilir…
                                            ***
               Ayasofya konusu…
                  “Hasmın Kutsalına Tecavüz” başlığıyla, 24 Temmuzdaki açılıştan önce yazdım bu konuda.
                    Söylediğim özetle, hasmın kutsalına tecavüzün (adı ister kılıç hakkı, ister başka bir şey olsun) yüzlerce yıl öncelerde kalmış olması gereken bir anlayış olduğuydu.
               Fetihten yaklaşık 1000 yıl önce Bizans İmparatorlarından 1. Justinianus tarafından inşa ettirildiğine  göre 1500 yaşındaki bir  Hıristiyan tapınağında  siz 21. Yüzyılda  elde kılıç gösteri yapıyor, devlet başkanlığı düzeyinde  başınızda takke Kuran okuyorsunuz. 
       Her şeyden önce ben,  büyük çoğunluğuyla,beklentileri, sorunları, duygularıyla  çağdaş dünya gençliğinin bir parçası olduğundan kuşku duymadığım gençliğimizin,  bu görüntüleri nasıl karşıladığını merak ederim.   
              Namaz protokolünde   üniformalarıyla   saf tutan yüksek rütbeli komutan görüntüleri ise  laik Türkiye Cumhuriyeti tarihinde  görülmedik, alışılmadık  bir başka ilginç fotoğraf karesi.
               Yanlıştan  mutlaka dönülecek, Ayasofya   tarihe yine  müze olarak  tanıklık etmeyi  kesintiye uğradığı yerden sürdürmeye er geç devam edecektir.
                İnsanlığın ulaştığı, ulaşmış olması gereken olgunluk düzeyi bunu gerektirir.
                Dinin siyasete alet edilmesinin siyasi getirisi ise, özellikle aydınlarımızdaki genel kanının tam tersine, benim kanımca, hızla azalmaktadır, azalacaktır.
                Bütün insanlık bir başka ufka yürümenin sancılarını, kıpırtılarını, sezgilerini yaşıyor.
                Halk için, halktan yana siyaset yaptığını düşünen kişiler ve kurumlarla  halkından ümidini kesmiş aydınlar başta olmak üzere herkesin üzerinde önemle düşünüp kafa yorması, araştırıp gözlem yapması gereken bir konu…
                                                     ***
      Kurbanları kadın olan cinayetler konusunda yazılmadık bir şey kalmadı.
      Çok yıllar önce, ülkemize henüz televizyon gelmemişken, böyle bir cinayet haberi gazetelerde günlerce yer tutar, toplumu sarsardı.
       Günümde bu cinayetlerin en vahşicesi, en alçakçası bile bir zaman sonra toplumsal bellekte silikleşiyor.
           Çünkü akıl almazlıkta, canavarlıkta yarışırcasına birbirlerini izlemekteler.
            Bu toplumsal çürümeyi bir anda durdurabilecek bir çözüm ne yazık ki yok.
              Ailede ve okulda , özellikle erkek çocuklara yönelik eğitimde üzerinde önemle durulması; hümanist, bilimsel  içeriğin öne çıkarılması gerekiyor.
            Acil olarak , kadına yönelik şiddetin(her türlü şiddetin) tartışılıp nedenlerinin araştırılacağı sempozyumlara, seminerlere, televizyon programlarına gereksinim var.
           Bu türden etkinliklerle toplumun uyarılması, bilgilendirilmesi  için, günümüz koşullarında   ben yine öncelikle ve bütünüyle  muhalefeti işaret ediyorum.
                                           ***
               Sürmekte olan ölüm oruçları konusunda  ne yazmalı, ne söylemeli?
             Muhalefet Partileri  başkanlarına ve yönetimlerine sesleniyorum: 
             Gecikmeksizin , bir an önce, sizlerin  temsilcileri ve  Sanatçılar Girişimi temsilcileriyle kalıcı bir ekip oluşturarak ölüm orucundaki genç avukatları  ziyaret edelim, onları dinleyelim, sorunlarını  günü gününe izleyerek elimizden geleni yapacağımız sözünü verelim ve sözümüzü de  yerine getirelim. 
            Belki böylece hızla yaklaşan ölümlerin durdurulması, sorunların çözümünün de hızlandırılması yönünde  adım atılmasına yardımcı oluruz.

Ataol Behramoğlu/Kültür ve Siyaset/29072020
           

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.