9 Temmuz 2020 Perşembe

ABDÜLHAMİT

         Monarşi yönetiminin biçimsel(simgesel) olarak korunduğu İngiltere,Japonya vb ülkelerin  bu anlamda  oluşturduğu istisnayla birlikte,  tarihsel akış içinde  hemen hemen bütün dünyada monarşiler yerlerini   demokratik cumhuriyetlere bırakmıştır..
         Bu sistemler ve kahramanları(krallar, prensler,  sultanlar) artık toplumsal bilimlerin  yanı sıra, kurgusal(fictif) edebiyat, sinema vb. alanlarında sanat ürünlerinin konusudur.
            Deli,, dâhi, kahraman, korkak, başarılı, başarısız, despot, özgürlükçü vb. bütün tarihsel kişilikler için böyledir bu…
                Onlar her şeyleriyle, esas olarak, yaşadıkları  dönemlerin ürünüdürler.
                Örneğin Fransa’da Napoleon,  İngilere’de Cromwell, Rusya’da Petro gibi , kendi ülkelerinin   yanı sıra  insanlık tarihinde de iz bırakmış  kişiliklerin bu günün toplumsal öderleriymiş gibi canlandırılma çabalarına hiç bir  yerde rastlanmaz.
                Tarihten ders çıkarılır ama, tarih kopya  edilemez…
                 Böyleyken bizde(bu gün iktidarı elinde tutan çevreler başta olmak üzere) genellikle Cumhuriyet  karşıtı çevrelerde bir Osmanlı hayranlığının  dalga dalga yükselmekte olduğunu görüyoruz.
              Bu hayranlığın özellikle de  Osmanlı Devletinin son padişahlarından 2. Abdülhamit’in kişiliğinde odaklandığı görülüyor.
                                                        ***
         Sorunumuz Osmanlı tarihine hayranlıksa, neden örneğin reformcu padişahlar 2. Mahmut, 3. Selim, talihsiz Genç Osman değil de, ille de Abdülhamit.?  Ya da zamanında çok kan dökülmüş Yavuz Selim?
       Bu nedenler çok belli.
      Günümüz Osmanlı hayranlarınınki  geçmişe saygı, geçmişten ders çıkarma yaklaşımı değil, kendi amaçları doğrultusunda tarihi kullanma hesabı ve çabasıdır.
       Bu çaba ise, tıpkı dün olduğu gibi bu gün ,dünden de daha geçersiz olan  Panislamizm (ya da kökten dincilik), Pantürkizm(ya da şoven milliyetçilik ) gibi iç politika yatırımı olma ötesinde  anlam taşıyamayacak boş ve tehlikeli hayallerdir.
                                                           ***
        2. Abdülhamit, ağabeyi 5. Murat’ın birkaç ay süren saltanatına  (bence pek de açık ve inandırıcı olmayan nedenlerle)  son verilerek apar topar tahta çıkarılmış Osmanlı padişahıdır. .
           İlginç denebilecek kişilik özellikleri ,  aralarında(eğitim, sağlık vb. alanlarında)  kuşkusuz  başarılı olanları  da bulunan etkinlikleri yukarıda değindiğim gibi bu yazının konusu dışındadır.
         Zaten günümüzdeki Abdülhamit hayranlarının dayanakları  bunlar değil, yine  yukarıda değindiğim gibi onun bir dönem tutunmaya çalıştığı İslam birliği(halifelik) hayalini  diriltme, ya da bu hayale Abdülhamit’i payanda  yapma çabasıdır. Abdülhamit’in başkaca bir iler tutar tarafının bulunmadığını da olgular apaçık gösteriyor.

                                                                 ***
       Kendisine sorulsa yaşamını sultan olmak yerine  belki  de  şehzade kalarak  çok sevdiği polisiye romanları  okumak   ve yine eğitim aldığı opera besteciliği alanında  bir şeyler yapmaya çalışmakla  geçirmeyi yeğleyecek bu Osmanlı sultanının 33 yıllık(1876-1909) saltanat dönemi, siyaset ve ekonomi alanında  baştan sona başarısızlık ve çelişkiyle doludur.
        Satır başlarıyla kısaca sıralayacak olursak:
         1876-1878/ İlk Osmanlı Anayasasının hazırlanması, ilk Millet Meclisinin açılması ve ardından her ikisine son verilmesi.
          1881/Emperyalizme ekonomik teslimiyetin tepe noktası olan Düyunu Umumiye’nin  kuruluşu.
           Balkan isyanları ve ardından 12 Nisan 1877’de Ruslarla savaşta(93 harbi) bütün Osmanlı tarihinin en ağır sonuçlu yenilgisi.
          Bu yenilgiyi  belgeleyen hazin ve yüz kızartıcı Aye stefanos(Yeşilköy) Andlaşması( 3 Mart 1878)
       Yunanistan’ın Teselya’yı ele geçirmesi.... İngiltere’nin Kıbrıs, Fransa’nın Tunus yönetimlerinde egemen olmaları   . Mısır’ın kaybı
                  Ve başta İstanbul olmak üzere  ülkenin her yöresinde   tam bir polis devleti kuruluşu. Maaşlı jurnalcilik(ihbarcılık) kurumunun yaratılması…
                   Kapkara bir çözülüş  ve baskı dönemi…
 
                                                   ***
   Hangi Ulu Hakan, Hangi Abdülhamit Han ?
    Merdan Yanardağ bir çift sözle bütün bunların ortaya dökülmesine yol açtı.
    RTÜK’ün (ona egemen gücün) Abdülhamit yönetiminden farksız görünümünü   bir kez daha gözler önüne serdi.

Ataol Behramoğlu/Kültür ve Siyaset/08072020

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.