23 Temmuz 2020 Perşembe

MELEK ÇETİNKAYA


              Melek Çetinkaya adında bir tanıdığım yok.
             Birkaç gün önce Birgün gazetesindeki bir haber başlığında  görünceye kadar bu ismi taşıyan birinden haberim   yoktu.
          Başlıkta “Meral Çetinkaya tutuklandı” deniyor…
          Bir de fotoğraf konmuş. 
           Baş örtülü, sıradan, olağan bir halk kadını.
         Yüzünde belli belirsiz  gülümseyiş.  Göğsüne asılı  siyah bir önlükte ise beyaz harflerle “Askeri öğrencilere adalet istiyoruz”  yazılı.
               Haberin ayrıntısında, Melek Çetinkaya’nın  Hava Harp Okulu öğrencisi oğlu Furkan’ın  darbeye teşebbüsten tutuklanarak  müebbet hapse mahkûm edildiğini öğreniyoruz.
          Melek Hanım  da Akit TV’ye yaptığı açıklamalar nedeniyle bir gün önce(17 Temmuz Cuma) tutuklanmış.
        Kızı Rüveyda  Twitter  hesabından , annesinin 12 Temmuzda bu TV kanalında  söylediklerinde  “suçu ve suçluyu övdüğü” iddiasıyla göz altına alınarak Ankara’dan İstanbul’a götürüldüğünü bildiriyor…
                                                       ***
                Başta belirttiğim gibi, Çetinkaya ailesiyle bu  gazete haberi dışında bir tanışıklığım yok.
          Zaten olması olası değil.
         Açıklamanın yapıldığı TV kanalı, çocukların isimleri gibi ayrıntılar, farklı dünya görüşlerine sahip olduğumuzun  işaretleri.
         Fakat bir gazetenin köşesine sıkışmış bu  haber ve çocuğu için mücadele eden annenin görüntüsü günlerdir zihnimden ve gözlerimin önünden gitmiyor.
             Çünkü bütünüyle bir Türkiye fotoğrafı bu.           
                  İnsanlar işinde gücünde,  bir şey olmamışçasına günlük yaşamlarını sürdürmektelerken, sessizce,  ya da sesi  bastırılmış olarak yaşanan bir acının fotoğrafı…
            Çünkü sesinizi çıkarmak, acınızı dile getirmek istediğinizde,  başınıza gelecek olan Melek Hanımın başına gelen olacaktır…
                                                       ***
                Melek Hanım suçu ve suçluyu övmek için ne söylemiş olabilir, bilmiyorum. 
          Olsa olsa, benim ve sanırım bu satırları okumaktayken pek çoğunuzun da zihninde beliren soruyu, 19 yaşında bir çocuğun darbeye nasıl teşebbüs etmiş olabileceğini sormuştur.
                 Ve ardından, anne yüreğinden yükselen acının da etkisiyle, bir çocuğun böyle bir iddiayla müebbet hapis cezasına çarptırılmasının nasıl bir adalet ve vicdan eseri olduğunu sormuş olabilir…
                  Yani  benim ve  bu  satırları okumaktayken büyük olasılıkla  pek çoğunuzun da zihninde beliren  bu soruyu…
                                                               ***
                  Bir iki hafta önce, üst üste iki yazıda, hapishanede  ölüm oruçları sürmekte olan iki genç avukattan Aytaç Ünsal’ın annesi Nermin Ünsal Hanımın iletisi üzerine ve bu vesileyle de o genç avukatlara yapılan büyük haksızlıklar konusunda yazmıştım.
             Şu ana kadar, ne yazık ki ne Yargıtay’dan, ne bir başka kanaldan olumlu bir haber işareti gelmiş değil.
              Gençlerine zulmedilen, annelerine acı çektirilen, vicdanlar üzerinde ağır baskıların uygulandığı bir ülke görümündeyiz.
             Bu kadar ağırlaşan kötülüğü bir ülke daha ne kadar süre taşıyabilir, bilmiyorum.

Ataol Behramoğlu/Kültür ve Siyaset/22.7.2020

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.