12 Mayıs 2013 Pazar

BİR KENTİ İÇERDEN YAŞAMAK



Bir kenti bir ülkeyi içerden yaşamak ne anlama geliyor?
Örneğin, 20.yüzyıl Ermeni şiirinin büyük ustalarından Avetik İsahakyan’ın yaşamı ve şiiri hakkında bilgi sahibi değilseniz, aşağıdaki anekdot sizi pek fazla etkilemeyecektir:
Bir çok şiirini Ermeni halk türkülerinden damıtmış olan İsahakyan, uzun yıllar zorunlu olarak ülkesinden uzakta yaşadıktan sonra bir gece Yerevan’da dolaşırken bir kuyumcu dükkânın önünde türkü söyleyen bir bekçiyle karşılaşır.
Türkünün sözleri onun bir şiirindendir.
İsahakyan bekçiye, bu şiirin kime ait olduğunu sorar.
Bekçi, yurt dışından, aklımda yanlış kalmadıysa Paris’ten henüz dönmüş olan bu iki dirhem bir çekirdek beyefendiyi tepeden tırnağa süzdükten sonra, şöyle der:
-Sen anlamazsın beyim…
Burada, zorunlu sürgün yaşamı halkı için bile olsa(zaten genellikle böyledir) halkından uzak düşmüş aydının dramı gizlidir…
On dokuzuncu ve yirminci yüzyıl Ermeni aydınları, tıpkı bizler, bizimkiler gibi, bu dramı olanca acılığıyla yaşadılar.
Sanatçı, yazar, şair anıtlarıyla insanı büyüleyen Yerevan’ın bir köşesinde, ben görmedim ama, mutlaka İsahakyan’ın da bir anıtı vardır.
Buna karşılık, tıpkı onun gibi sürgünü ve ceza evini yaşamış bir başka büyük şairin, Hovhannes Tumanyan’ın Opera alanındaki anıtı önündeyim.
Çok yıllar önce onunla ilgili Rusça bir biyografi okumuştum.
Ölümcül hastalığının son süreçlerinde, doktorlardan, elindeki son çalışmayı bitirebilmek için ömrünü biraz daha uzatmalarını rica ettiği aklımda kalmış…
Bir şiirimde de onun bir şiirinden bir bölüm vardır…
Bana Yarevan’da eşlik eden, akademi üyesi, Türkolog, sevgili Tatevik Manukyan hanımın çevirmenliğiyle, anıtın önünde oynamakta olan birkaç oğlan ve kız çocuğuna, bu anıtın kim olduğunu bilip bilmediklerini soruyorum.
Günümüzün her yerdeki bütün yeni kuşakları gibi elbette hiçbir şeyden haberleri yok.
Tatevik Manukyan’la bazen Türkçe, bazen Rusça konuşuyoruz. Ermenistan’da aydınlar da sıradan halk da Rusça biliyor.
Bu, yazarlarını,sanatçılarını, özellikle şairlerini “içerden” tanıdığım Ermeni toplumuyla daha yakınlaşmamı sağlıyor…
Kesinlikle barışçı bir halk… Ne sınırda, ne otelde Türk olduğum için bir sıkıntıyla karşılaşmadım.
Sokakta da, anlımda Türk olduğum yazılı değil ama, kimliğimi söylemem gerektiğinde, ilgi ve yakınlıktan başka bir tepkiyle karşılamadım.
Yazarlar Birliği Başkanı Levon Ananyan başta olmak üzere, bütün Ermeni yazar ve şairlerle, aramızda bir anda kardeşçe bir sıcaklık oluştu.
Ermenistan Yazarlar Birliği’nin saray yavrusu konutunun bitişiğindeki küçük park alanına konuk yazarların her birinin kendi ülkelerinin adını taşıyan bir fidan diktiklerini bir önceki yazımda yazmıştım.
O küçük park alanına diktiğim Türkiye fidanı da serpilip geliştikçe Türkiye ve Ermenistan halkları arasında kardeşlik bağlarının güçlenmesini dilerim…
Ve öyle de olacak…
Ülkeye dönüşüm Tiflis hava alanından, Ermenistan’ı karayoluyla boydan boya geçerek oldu…
Ermenistan, sınırları her yandan kapatılmış, neredeyse nefes alması engellenmiş bir ülke…
Her yanı dökülen arabasıyla bizi eski Yerevan’a götüren şoför arkadaşım Eduard(Edo), halkları birbirine düşman eden siyasetin her türüne; hırsız, rüşvetçi siyasetçi takımına ver yansın ediyor…
Onunla bütün bu düşmanlık siyasetlerine inat,eski Yerevan’ın bir sokağında kucaklaşıp fotoğraf çektirdik ve kardeşliğimizi ilan ettik…
Yerevan’da iki günlük bulunuşumun izlenimleri, zorlamaksızın bir kitap olabilir…
Yerevan içerden tanıyıp yaşadığım,her zaman sevgiyle anımsayacağım kentler arasında, kalbimde yerini aldı…


Ataol Behramoğlu/Pazar Söyleşileri/120513

Yazılı medyada yazarın izni olmadan yayınlanamaz..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.