Bir kenti bir ülkeyi
içerden yaşamak ne anlama geliyor?
Örneğin, 20.yüzyıl
Ermeni şiirinin büyük ustalarından Avetik İsahakyan’ın yaşamı
ve şiiri hakkında bilgi sahibi değilseniz, aşağıdaki anekdot
sizi pek fazla etkilemeyecektir:
Bir çok şiirini
Ermeni halk türkülerinden damıtmış olan İsahakyan, uzun yıllar
zorunlu olarak ülkesinden uzakta yaşadıktan sonra bir gece
Yerevan’da dolaşırken bir kuyumcu dükkânın önünde türkü
söyleyen bir bekçiyle karşılaşır.
Türkünün sözleri
onun bir şiirindendir.
İsahakyan bekçiye,
bu şiirin kime ait olduğunu sorar.
Bekçi, yurt
dışından, aklımda yanlış kalmadıysa Paris’ten henüz dönmüş
olan bu iki dirhem bir çekirdek beyefendiyi tepeden tırnağa
süzdükten sonra, şöyle der:
-Sen anlamazsın
beyim…
Burada, zorunlu sürgün
yaşamı halkı için bile olsa(zaten genellikle böyledir)
halkından uzak düşmüş aydının dramı gizlidir…
On dokuzuncu ve
yirminci yüzyıl Ermeni aydınları, tıpkı bizler, bizimkiler
gibi, bu dramı olanca acılığıyla yaşadılar.
Sanatçı, yazar,
şair anıtlarıyla insanı büyüleyen Yerevan’ın bir köşesinde,
ben görmedim ama, mutlaka İsahakyan’ın da bir anıtı vardır.
Buna karşılık,
tıpkı onun gibi sürgünü ve ceza evini yaşamış bir başka
büyük şairin, Hovhannes Tumanyan’ın Opera alanındaki anıtı
önündeyim.
Çok yıllar önce
onunla ilgili Rusça bir biyografi okumuştum.
Ölümcül hastalığının
son süreçlerinde, doktorlardan, elindeki son çalışmayı
bitirebilmek için ömrünü biraz daha uzatmalarını rica ettiği
aklımda kalmış…
Bir şiirimde de onun
bir şiirinden bir bölüm vardır…
Bana Yarevan’da eşlik
eden, akademi üyesi, Türkolog, sevgili Tatevik Manukyan hanımın
çevirmenliğiyle, anıtın önünde oynamakta olan birkaç oğlan ve
kız çocuğuna, bu anıtın kim olduğunu bilip bilmediklerini
soruyorum.
Günümüzün her
yerdeki bütün yeni kuşakları gibi elbette hiçbir şeyden
haberleri yok.
Tatevik Manukyan’la
bazen Türkçe, bazen Rusça konuşuyoruz. Ermenistan’da aydınlar
da sıradan halk da Rusça biliyor.
Bu,
yazarlarını,sanatçılarını, özellikle şairlerini “içerden”
tanıdığım Ermeni toplumuyla daha yakınlaşmamı sağlıyor…
Kesinlikle barışçı
bir halk… Ne sınırda, ne otelde Türk olduğum için bir
sıkıntıyla karşılaşmadım.
Sokakta da, anlımda
Türk olduğum yazılı değil ama, kimliğimi söylemem
gerektiğinde, ilgi ve yakınlıktan başka bir tepkiyle
karşılamadım.
Yazarlar Birliği
Başkanı Levon Ananyan başta olmak üzere, bütün Ermeni yazar ve
şairlerle, aramızda bir anda kardeşçe bir sıcaklık oluştu.
Ermenistan Yazarlar
Birliği’nin saray yavrusu konutunun bitişiğindeki küçük park
alanına konuk yazarların her birinin kendi ülkelerinin adını
taşıyan bir fidan diktiklerini bir önceki yazımda yazmıştım.
O küçük park
alanına diktiğim Türkiye fidanı da serpilip geliştikçe Türkiye
ve Ermenistan halkları arasında kardeşlik bağlarının
güçlenmesini dilerim…
Ve öyle de olacak…
Ülkeye dönüşüm
Tiflis hava alanından, Ermenistan’ı karayoluyla boydan boya
geçerek oldu…
Ermenistan,
sınırları her yandan kapatılmış, neredeyse nefes alması
engellenmiş bir ülke…
Her yanı dökülen
arabasıyla bizi eski Yerevan’a götüren şoför arkadaşım
Eduard(Edo), halkları birbirine düşman eden siyasetin her türüne;
hırsız, rüşvetçi siyasetçi takımına ver yansın ediyor…
Onunla bütün bu
düşmanlık siyasetlerine inat,eski Yerevan’ın bir sokağında
kucaklaşıp fotoğraf çektirdik ve kardeşliğimizi ilan ettik…
Yerevan’da iki
günlük bulunuşumun izlenimleri, zorlamaksızın bir kitap
olabilir…
Yerevan içerden
tanıyıp yaşadığım,her zaman sevgiyle anımsayacağım kentler
arasında, kalbimde yerini aldı…
Ataol Behramoğlu/Pazar
Söyleşileri/120513
Yazılı medyada yazarın izni olmadan yayınlanamaz..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.