18 Mayıs 2013 Cumartesi

AVUKATLIK MESLEĞİ ÜZERİNE




     Avukatlık mesleğinin benim için simge adı Orhan Adli Apaydın’dır.
     Orhan ağabeyi, hapishane arkadaşı olmamızdan çok önce tanıdım.
     Ölümünden sonra yazdığım “Orhan Apaydın’ı Yitirmiş Olmak” başlıklı yazımda söz ettiğim anılarımı burada tekrar etmeyeceğim.
     Orhan Apaydın, bir insanın kırılgan denecek kadar narin, zarif, fakat  aynı zamanda çeliksi bir bükülmezliğe sahip oluşunun eşsiz örneğidir.
       Benim gözümde bir insanlık ve hukuk anıtıdır.
        Yaşamımda büyük önem taşıyan bir başka avukat arkadaşım, dostum, kısa süre önce yitirdiğimiz Gülçin Çaylıgil’dir.
      Barış Derneği davasından yatarken, bir de hükümete hakaretten bir yıl hapse mahkûm edilmiştim.
       Hapiste, bir başka davadan hapse mahkûm edilmek…
       Yaklaşık bir yıllık hapislikten sonra çıktığımda, bu kez öteki mahkûmiyetten içeri girecek olmaktan, cezaevinde geçirdiğim  süreyi  bu ikinci cezaya “mahsup” ettirerek  (saydırarak) beni Gülçin abla kurtardı.
      Şimdi yazması kolay, ama o günlerin  sıkıntısını yaşayan bilir…
       Ben Gülçin ablada,  avukatlık mesleğinin sıradan bir savunmanlık değil, bir yorumlama ve yorumlatma becerisi olduğunu somut olarak gördüm…
       Avukatlar derken, gerçekten kadim dostum, değişmez savunmanım Orhan İzzet Kök’ü, kardeşim Namık Kemal Behramoğlu’nu unutmam olanaksızdır…
      Adları yakın siyaset tarihimizin onurlu sayfalarında yer alan Halit ve Şekibe Çelenk’ler, yine bir hukuk anıtı sayılması gereken Turgut Kazan, stajını Apaydın’larla yapan ve sanki Orhan Apaydın’ın gerçek oğlu ya da bir küçük kardeşi saydığım Fikret İlkiz, kardeş yakınlığında dostlarımız Başar ve Suzan Yaltı…
      Amacım avukat dostlarımın eksiksiz bir listesini vermek olmadığı için burada kesiyorum…
      Avukat arkadaşlarım çoğaldıkça ve elbette en başta kardeşim Namık Kemal’inkiler  olmak üzere onların çabalarına ve sıkıntılarına tanık oldukça, bu mesleğin nasıl zorluklarla dolu olduğunu,  avukatın hem nasıl belalar, hem de ekonomik güvensizlikle karşı karşıya bulunduğunu görecektim…

                ***                                   ***                           ***
     Bu konuyu bana, son yılların ülkemize kazandırdığı en seçkin aydınlardan, Ankara Barosu Başkanı, avukat, Prof.Dr.Metin Feyzioğlu’nun, 26 Mayıs Pazar günü gerçekleşecek olan seçimlerde  Türkiye Barolar Birliği başkanlığına adaylık açıklaması düşündürdü.
   Bu açıklamada, esas olarak üç ana sorunun vurgulandığını gördüm.
   Bunlardan ilki, günümüzdeki siyasal iktidarın, avukatlık mesleğini değerden düşürmek için gözle  görülürcesine  giriştiği çabalardır.
    (İstanbul Barosunun değerli başkanı Doç.Dr.Ümit Kocasakal’a ve Baro Yönetim Kuruluna karşı açılan inandırıcılıktan uzak dava bu olgunun bir kanıtıdır.)
    İkinci ana sorun, avukatın ekonomik güvencesizliğidir. Buna bağlı olarak sayın Feyzioğlu’nun açıklamasıyla  ilk kez, “yabancı avukatlık şirketleri”  deyimi ve olgusuyla karşılaştım ve dehşetle irkildim…
       Hiçbir yeni şey üretemeyip her şeyin yabancısını ithal eden günümüz siyasi iktidarı, demek yabancı avukat ithal etmeyi de planlıyormuş… Bunların yapamayacağı hiç bir şey yoktur…
      Sıra yabancı yargıçlara, savcılara da gelecek demektir… Zaten bir takım davalarda bunun kokusunu almıyor muyuz?.. Kimlik kartlarında TC yurttaşı yazılıyor  olması, tek başına ne anlam ifade eder ki…
      Feyzioğlu’nun  adaylık açıklamasının  bir başka ana dayanağını, avukatlık mesleğinin temeli “demokrasi, hukuk devleti ve özgürlükler” olduğuna göre,ülkedeki kötüye gidiş karşısında  avukatın (bu demektir ki Baroların ve Türkiye Barolar Birliği’nin) sessiz kalmaya hakkı olmadığı görüşü oluşturuyor…

               ***                           ***                            ***

Türkiye Barolar Birliği’nin 28 Mayıs’taki seçimlerine katılacak  başkan adayları konusunda ne ayrıntılı  bilgi, ne önyargı sahibiyim…
     Yukarıdaki sorunlardan ve ilkelerden uzak düşmeyecek  her adaya başarı dilerim.
      Fakat  gerek Ankara Barosu başkanı olarak, gerekse daha önceki çeşitli toplumsal etkinliklerde sergilediği ödünsüz duruşuyla,  seçkin aydın ve  hukuk adamı  kimliğiyle, bu göreve  Metin Feyzioğlu’nun çok yakışacağını düşünüyorum….

Ataol Behramoğlu/Cumartesi Yazıları/180513

Yazılı medyada yazarın izni olmadan yayınlanamaz..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.