Bir süredir ders kitaplarında şairlerimizin şiirlerinin
makaslandığına ilişkin haberler
okuyoruz.
Yunus Emre’nin üstelik çok bilinen
ilahilerinden birinin dört dizesi
çıkarılıp atılmıştı.
Ardından, yanlış anımsamıyorsam, Kazak
Abdal geldi.
Derken çağdaş şairlerimizin, Anday’ın,
Külebi’nin, Cansever’in şiirleri birbiri ardına sansürlendi.
Hepsi gülünçtü ama, en gülüncü sanırım
Cansever’in “Masa da Masaymış Ha” adlı şiirine uygulanandı
Şiirin kahramanı “adam”ın, asıl kahraman
olan ”masa”ya birbiri ardına koyduğu şeylerden biri de “biranın dökülüşü”ydü…
Kitabı hazırlayan her kimse, , gençleri
bira içmeye kışkırtacağı kaygısıyla, bu dizeyi çürük bir dişi çeker gibi
çıkarıp atmıştı…,
Bunlar, bize ulaşanlar…
Bir tarama yapılsa, kim bilir daha nelerle
karşılaşacağız.
*** *** ***
Sünnetli Pinokyo, namaz kılan Örümcek Adam,
tesettüre girmiş Poliyana vb…
Bunlar da çocuk klasiklerinin ya da
çocukların sevdiği çizgi romanların
kahramanlarına uygulanan bir çeşit sansür; ya da daha doğrusu, bir
değiştirme, başkalaştırma işlemi…
Aslında, şiirlere uygulanan çıkarma işlemleri
de, yine sansürden de daha başka bir
şey…
Çünkü içinden tek bir dizesi değil, tek
bir sözcüğü bile çıkarılıp atılan şiir, artık
aynı şiir değildir.
Ve bunu şairden başka hiç kimsenin yapmaya
hakkı yoktur.,
Şairin kendisi bile, şu yada bu nedenle sonradan bir şiirinin bazı
dizelerini, sözcüklerini çıkarma ya da
değiştirme gereksinimi duyduğunda; ya da yeni sözcükler, dizeler eklemek
istediğinde, eğer gerçek bir şairse, bunu çok büyük bir titizlikle,
sakınganlıkla yapar.
Çünkü tamamlanmış bir sanat eseri, canlı
bir organizma, yaşayan,canlı bir yaratıdır…
Kuşkusuz
sadece şiir için değil, bütün gerçek
sanat yapıtları için geçerli bir
olgudur bu…
*** *** ***
Şimdi, asıl söylemek istediğimi biraz daha
açayım..
Edebiyata, sanata uygulanan sansür,bir
yazarın, bir sanat yapıtının yayınlanmasının, gösteriminin, izleyiciye
ulaşmasının engellenmesi, yasaklanması demektir….
Baskıcı siyasal yönetimlerde, yüzlerce,
binlerce yıldır yapıla gelen bir şeydir bu.
Böyle durumlarda, edebiyat yapıtları ya
elyazmalarıyla, ya gizlice basılıp dağıtılır. . Ya da uygun zaman gelinceye kadar saklanır.
Başkaca sanat ürünleri için de buna benzer
şeyler yapılır, benzer önlemler alınır…
Sansür, düşünce ve yaratma özgürlüğüne karşı işlenmiş ağır bir suçtur.
Bir sanat yapıtını kesip biçerek
yayınlamak ise, onun da ötesidir.
Ve hem o yapıta, hem sanatçısına, hem
sanat izleyicisine karşı işlenmiş, sansürcülükten bile daha ağır bir suçtur.
Sansürü, cezaevinde olmaya, özgürlükten
yoksun bırakılmaya benzetebiliriz…
Bu türlü
kesip biçmeler,değiştirmeler ise, canlı organizmanın sakatlanması, zehirlenmesi,
başka bir şeye dönüştürülerek yok edilmesi demektir….
Hangisi daha faşistçe derseniz, bence
daha faşistçe olan bu ikincisidir.
Bir şiirin üzerinde oynamak, bir roman
kahramanının kişiliğini değiştirip onu ilgisiz bir kişiliğe dönüştürmek ve bunu ideolojik bir kasıtla yapmak,
Nazilerin kurbanları üzerinde
uyguladıkları sapık “tıbbi deney”ler
gibi bir şey,
insanlığa ve yaşama karşı
işlenmiş ahlâk dışı bir suç, bir cürümdür.
*** *** ***
Ülkemizi ele geçirmiş olan gerici, sapkın güç, her alanda işlediği suçlara edebiyat ve
kültür alanındaki bu akıl ve ahlâk dışı uygulamaları da ekliyor.
Yaşamın dokusunu, kimyasını bozuyor,
çarpıtıyor, zehirliyor.
Bütün bir ülkeyi kendi çirkin,
hastalıklı, özgürlük ve yaşam düşmanı kimliğine benzetmeye, bozup dönüştürmeye
çalışıyor.
Ataol Behramoğlu/Pazar Söyleşileri/310313
Yazılı medyada yazarın izni olmadan yayınlanamaz..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.