13 Nisan 2013 Cumartesi

BARİKATLARDA ÖZGÜRLÜK…




    Yazımın başlığını  Fransa’nın ve dünyanın en büyük ressamlarından Eugène Delacroix(Delakrua)’nın ünlü tablosundan aldım…
    “Halkı Yönlendiren Özgürlük” adıyla da bilinen unutulmaz tabloda, göğsü çıplak, elinde bir bayrak tutan özgürlük  simgesi genç kadını;  barikatların üstündeki cesetleri, arkadan gelen büyük, öfkeli kalabalığı anımsarsınız…
    Peter Weiss büyük yapıtı “Direnmenin Estetiği”nde bu tablodan, özellikle de genç kadının sağındaki, tüfekli, silindir şapkalı, azıcık şaşkın genç adamın içerdiği simgesel anlamdan uzunca söz eder…
      Delacroix’ya bu olağanüstü tabloyu (içinde yaşayıp tanığı olduğu)Haziran 1830 devrim olaylarının esinlediği biliniyor.
     8 Nisan’da Silivri’de görüp yaşadıklarım, o unutulamayacak günün olayları, özellikle de yerle bir edilmiş, yıkılıp çiğnenmiş barikatlar ve çevresindeki muazzam kitle,  bana Delacroix’nın tablosundaki renkleri, görüntüleri, kargaşayı, ama bütün bunların içinden fışkıran yepyeni bir yaşamı, canlılığı, disiplini, omuzdaşlığı, devrimin  canlandırıcı soluğunu duyumsattı…
                         ***                                       ***                               ***
     Kuşatılmış, jandarma timlerince  kesilmiş yolları gazeteci kimliklerimize rağmen güçlükle aşarak ulaşabildiğimiz duruşma salonunda, sözüm ona duruşmanın başlaması için öğle saatlerine kadar beklememiz gerekti.
     Buraya duruşma değil infaz salonu demek daha doğru olur.
     Gözetleme salonu da diyebilirsiniz.
     Çünkü tavandan  sarkan mekanik gözler ve kulaklar, izleyicinin her kıpırtısını ve sözünü kayda geçiriyor…
      Önceki duruşmalarda, basın mensuplarının ve izleyici CHP milletvekillerinin birlikte  oturduğu bölmenin  önünde bu kez jandarma saf tutmuş, kuş uçurtmuyordu.
       Neden?
       Herhalde  davanın asıl savcısı böyle istediğinden.
       Sandalye önlerinde  masalar da olduğu için  not alma kolaylığı bulunan bu oturma alanı  hemen ilerimizde  bomboş durmaktayken, yargılamanın yapıldığı alandan da   daha da uzağa atılmış olarak sıkış tıkış oturmaya zorlanmak, kuşkusuz ki bir aşağılanmaydı, kabul edilemezdi ve nitekim öyle de  oldu…
       Neden sonra gelen mahkeme heyetinin silik görüntüsünden, başkan konumundaki kişinin sağır, kör ve duygusuz bir duvar gibi   her itiraza inatla  karşı koyuşundan söz etmeye değmez…
      Büyük ve bilinçli bir avukat topluluğunun, aynı ölçüde bilinçli bir izleyici kitlesinin, yay gibi gerilmiş yurtsever  milletvekillerinin   ve uğradıkları zulme karşın pırıl pırıl ışıldayan “sanık” ların  karşısındaki bir kürsüde oturmakta olan   bu topluluk kimi, neyi, hangi adaleti  temsil ediyor?
     Derken, dışarıda kıyametin koptuğu haberleriyle birlikte biber gazı esintileri duruşma salonunun içine kadar sızdı ve sonuçta da bu sözüm ona duruşma bir kez daha ertelendi…
                      ***                            ***                            ***
    “Barikatlarda Özgürlük” tablosuna dönüyorum…
     O infaz ve gözetleme salonundan çıktıktan sonra, biber gazı dumanlarının dağılıp gittiği, güneşin arada bir aydınlattığı, kıştan kalma, çivi gibi Trakya havasında,yıkılmış barikatlara basarak, çamurlara bata çıka, iğreti bir merdivene tırmanarak  konuşma yapacağım arabanın üzerine çıktığımda,  karşımdaki bayrak bayrak, renk renk,umutlu, coşkulu muazzam kitle, gerçekten de ancak büyük bir tablonun, romanın, destanın konusu olabilirdi…
       Rüzgâr, yere serecek kadar sert esiyordu..
       Karşımdaki kitle, kadınlı erkekli her yaştan insanlar, sanki az önce basınçlı suyla yerlere savrulmamış, biber gazı denilen laneti solumamışçasına,  cesur, yürekli, omuz omuza,, ışıl ışıl, bir şölen kalabalığı gibi dalgalanıyordu…
      Barikatların yıkılıp geçileceğini, zulmün sonsuza kadar egemen olamayacağını görmüşlerdi…
      O gün Silivri’de, yaşamla ölüm arasındaki gibi bir karşıtlığa tanık oldum…
      Bir yanda ölümün silik,  korkak,zalim, karanlık; askeriyle, polisiyle, yargılamacısıyla, canlı organizmadan çok robota,kurulmuş makineye, gerçek dışı yaratıklara benzeyen  güçleri…,
    Öte yanda barikatları yerle bir ederek özgür bir yaşama, mutluluğa, adalete,  daha çok ve daha büyük insan olmaya doğru yürüyen  büyük kitleler…
    Hiçbir güç bu yürüyüşü durduramaz…
      
Ataol Behramoğlu/Cumartesi Yazıları/130413

Yazılı medyada yazarın izni olmadan yayınlanamaz..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.