Geçen hafta “Barikatlarda Özgürlük” başlıklı
yazımda 8 Nisan Silivri izlenimlerimi
yazmıştım.
Bazı olaylara tanık olmak, onları içinde
yer alarak yaşamak önemlidir.
8 Nisan 2013’te Silivri’de görüp tanık
olduklarımın, içinde yer alarak yaşadıklarımın bu tür olaylardan olduğundan
kuşku duymam.
Tabii, kimseyi,kendisi dışında bir şey
olmaya zorlayamazsımız.
İnsanlık tarihi akarken, onun kenarında
köşesinde, gözlemci bile olamadan, sürüngence, ya da bir köstebek gibi kendi
oyuklarında ömür tüketenler hep olmuştur, her zaman olacaktır.
Bu gibilere öfke duymaya bile değmez, acır
geçersiniz.
Yaşamın dinamiğini durdurmaya, ileriye
doğru akışı geri çevirmeye çalışanlar da yine hep olmuştur, her zaman
olacaktır.
Onlara en yakışacak sıfat da devrim karşıtlığıdır,karşı devrimciliktir.
Ülkemizin dününde ve bu gününde bu gibiler de hep olmuştur ve ne yapalım ki
olmaya devam edecektir…
*** *** ***
9
Nisan sabahı bir gün önce Silvri’de
yaşananları nasıl verdiklerini merak ederek bir çok gazeteye baktım.
Kendi gazetemden başlayayım…
Cumhuriyet,Silivri’de yaşananları 1.sayfadan
“Adaleti Boğdular” başlığı ile vermişti. Bu davayı başından beri orada
izlemekte olan Hatice Tuncer ve öteki
muhabir arkadaşlarımız, haberlerinin içeriği ve diliyle ve fotoğraflarla,
yaşananları dürüstçe, gerçekliğe ve gazetecilik mesleğinin namusuna saygıyla
yansıtmışlardı.
Aydınlık, “Barikatlar Yıkıldı”, Yurt, “Adalet Kavgası”, Sol, “Ergenekon
Davasında Kitleye Müdahale” başlıklarını
tercih etmişti
Üslup farklarına ve yorumlardaki doğal sayılması gereken nüanslara karşın, bu gazetelerin 8 Nisan
haberleri için de benzer şeyler söyleyebilirim.
Onlara Sözcü’yü, Akşam’ı, “Silivri’de Jandarma Saldırısı”
başlığı ile Bir Gün’ü, genel politikada onunla taban tabana zıt olsa da “Zulmün
Temeli” başlığı ile Yeni Çağ’ı ekleyebilirim.
Orada bulunmayan bir okur, yorum farkları ne
olursa olsun bu gazetelerdeki haber ve fotoğraflardan, Silivri ceza ve infaz
salonu ile çevrede yaşananların bire bir tanığı gibi , yaşananların gerçekçi bilgisini edinebilecekti…
*** *** ***
Hürriyet, Vatan ve Haber Türk, “Silivri
Savaşı”, “Silivri’den Gaz Manzaraları”” “Yine Gaza Gelindi” vb türünden, kendi meşreplerince magazinleştirerek de olsa, olayları yine de ellerinden geldiğince saptırmamaya çalışarak
yer vermişlerdi.
“Milliyet”in başlığı ve haberciliği
nispeten daha da ağır başlıydı.
“Sabah” ise kendine yaraşır bir sululukla, “Silivri’de Gazlı Şehir Suyu” başlığı ile
safını belli ediyordu.
*** *** ***
Bir başka grubun gazetelerinden Akit “CHP ve
İP’ten Şirretlik” başlığını atmıştı. Bugün, “Mahkemeye CHP Baskını” başlığı ile
habercilik yapıyordu. Zaman, “Slivri’de Yargıya Darbe Girişim”i başlığı ile,
bilinç altındaki darbe korkusunu bir kez daha dışa vuruyordu. Türkiye gazetesinde
“Silivri’yi Savaş Alanına Çevirdiler” başlıklı haberden çok, barikata ve
gerisinde kollarını açmış durmakta olan jandarmanın üzerine yürümekte olan halk
kadınını gösteren fotoğraf ilginçti…
*** *** ***
Bütün bu haberler arasında hem gazetecilik,
hem insanlık bakımından utanç verici olanı “Taraf” adlı gazeteninkiydi. Başlığı
okuyunca önce bir şey anlayamadım:”Muharrem ,slogan”… Alttaki yazılar okununca
mesele anlaşıldı… “CHP ve İP’lilerin
günlerdir çağrı yaptığı duruşma için gelenler bariyerlere saldırdı,
jandarma kalabalığa gazla müdahale etti… CHP’liler duruşmayı engelledi….CHP’li
Nur Serter Muharrem İnce’ye ‘Muharrem,slogan’ diyerek slogan da atılmasını
istedi…”vb…
O gün Silivri’de olup her şeyi baştan sona
yaşayan bir görgü tanığı olarak, bu üsluptan, bu haber başlığından, bu sözlerdeki yalan ve düzeysizlikten utanç ve tiksinti duydum.
İnsan “Taraf” olabilir. Fakat kendi
meslektaşlarına da zulmedilmekte olan
bir davanın haberi verilirken, bu derece
alçalıp pespayeleşmek şart mıdır?
Ataol Behramoğlu/Cumartesi Yazıları/200413
Yazılı medyada yazarın izni olmadan yayınlanamaz..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.