30 Mart 2013 Cumartesi

BARIŞ






   Barıştan söz etmek için savaşan(en azından) iki taraf olması gerekiyor.
   Türkiye’de savaşan Türk ve Kürt halkları mıydı?
    Söz konusu olan, bir Türk-Kürt savaşı mıydı? Ya da, öyle midir?
    Benim gördüğüm bu değil.
    Benim gördüğüm,  hangi etnik kökenden olurlarsa olsunlar, bu ülkede yaşamakta olan insanların sorunlarının etnik aidiyetlere ilişkin olanlardan çok önce, sınıfsal, toplumsal, ekonomiye ilişkin sorunlar olduğudur.
    Halk insanları öncelikle, çoluk çocuğunu geçindirmek, çocuklarına bir meslek kazandırmak, kendinin ve çocuklarını geleceğini güvenceye almak derdindedir.
   Benim gördüğüm, parçalanan Yugoslavya’daki, İrlanda’daki, Cezayir’deki gibi bir savaş değil, başka bir şeydir.
      Savaşın adını koyamazsak, barış konusunda söyleyeceklerimiz de sağlıklı bir temele oturamaz.

            ***                                       ***                               ***

      Benim inancım, Türkiye’nin bir ulus devlet olduğudur.
      Ulus devlet olmanın iki temel koşulundan biri ulusal ekonomi, ötekisi dildir.
       Din değil, dil.
        Her toplumda, farklı dinsel inançlar,mezhep ayrılıkları, herhangi bir dinsel inancı bulunmayan kişiler vardır.
        Din, çağdaş,  laik bir ulus devletin yurttaşlarını birleştiren harç olamaz.
        Etnik aidiyetler için de aynı şey geçerlidir.
        Ulus devletler farklı etnik aidiyetlerin  sentezidir.
        Birleştirici unsurlar, merkezlerden toplumun kılcal damarlarına kadar ulaşan ulusal ekonomi ve bütün toplumun ortak dili olan ulusal dildir.
        Bunlar da yasalarla, genelgelerle, zorlamalarla dayatılamaz. Hayatın, toplumsal gelişimlerin, gerçeklerin, gereksinimlerin zorunlu, kaçınılmaz sonuçlarıdır…
       Her ulus devletin oluşumunun kendi hikâyesi, tarihi, sorunları, eksikleri vardır…Bu, bizimki için de böyledir… 
        Yeni kuşaklar, hepimiz, bütün bir toplum, bu tarihi doğru olarak biliyor muyuz?
      Yoksa mirasyediler olarak hazıra mı konduk?
       Üzerinde düşünülmesi gereken sorular…


                    ***                           ***                 ***
       
    Barıştan söz edildiğine göre, savaşan en azından iki taraf olması gerekir dedik…
      Görünen, Türkiye ordusu ile PKK adlı  örgütün savaştığı, iki tarafın da ağır kayıplar verdiğiydi…
      Ben bu savaşın iki halk, iki etnik aidiyet arasında değil, bir Türk-Kürt savaşı değil, üstelik eşit olmayan(bir tarafta büyük bir ülkenin yüz binlerce kişilik silahlı gücü, öteki tarafta beş bin kişilik olduğu söylenen bir gerilla) iki silahlı güç arasındaki çatışma olduğunu düşünmeyi sürdürüyorum…
      Halklar arasındaki savaş böyle olmaz…
       Türkiye’de savaşan, çok şükür, bütün yaşananlara ve kışkırtmalara karşın, Türk ve Kürt diye adlandırılan iki halk değil, bir anlamda profesyonel iki silahlı harekettir…
      “Adlandırılan” diyorum… Çünkü ben, çağımızı etnik aidiyetlerin değil, dinlerin hiç değil, ulusal kültürlerin, ulusal birliklerin, onun da ötesinde evrensel değerlerin belirlediğini düşünmeyi, bu “geri kafalılığı”mı  sürdürüyorum…

          ***                             ***                             ***

    Evrensel değerlerin başında da düşünce özgürlüğü, özgür insan olma bilinci ve emeğin hakları için sömürüye karşı savaşım geliyor…
     Buna kısaca, sosyalizm için savaşım da diyoruz…
      Ülkemize ve coğrafyamıza dayatılan ise, ulusal birlikteliklerin  ve sosyalizm için savaşımın rafa kaldırılarak, çağ dışı ilan edilerek., ülkelerin etnik ve dinsel
kışkırtmalarla bölünüp parçalanması; barış içinde yaşamaya yatkın farklı din,mezhep ve etnik aidiyetten halkların birbirine boğazlatılması ve bu arada emperyalizmin bölgeyi ve bütün dünyayı bir kan denizinde boğarak sömürgeleştirmesi hedefine adım adım yaklaşılmasıdır…
      Ateşkese elbette sevinelim ama yaşanmakta olan süreci bir de böyle okumayı deneyelim…


Ataol Behramoğlu/Cumartesi Yazıları/300313


Yazılı medyada yazarın izni olmadan yayınlanamaz..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.