27 Eylül 2014 Cumartesi

KARANLIK SEVİCİLER


Ahretçilik” kavramını Prof. Suat Sinanoğlu’nun “Türk Hümanizmi” adlı çok önemli kitabında görmüştüm.
Türk Tarih Kurumu olan bu kitap bildiğim kadarıyla bu kurumca bir daha yayınlanmadı.
Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesindeki öğrenciliğim sırasında birkaç kez uzaktan gördüğüm bu saçları genç yaşta ağarmış Latince profesörünün varisleri( sayın Prof.Oktay Sinanoğlu’nun ve sevgili Esin Afşar’ımızın ağabeyidir) Atatürk ve Türkiye aydınlanma devrimi üzerine yazılmış bu eşsiz değerde kitabın kaybolup gitmesine izin vermemeli, yeni basımlarını sağlamalıdır.


***
Sözünü ettiğim kitapta(şimdi anımsayamadığım) Latincesiyle verilen “Ahretçilik” kavramını “öbür dünyacılık” diye de adlandırabiliriz.
Ben bu kavramı “karanlık seviciler” diye adlandırabileceğimizi de düşünüyorum.
Yani, yarasalar gibi karanlıkta yaşamaya alışmış; aydınlıktan, ışıktan, aydınlık olan her şeyden ürken yaratıklar.
Düşünmek en çok korktukları, en istemedikleri şeydir.
Dünyaya sanki var olmak için değil, yok olmak için gelmişlerdir.
İyimser bir yorumla, bilinçaltlarında belki aşamadıkları bir ölüm korkusu yaşam korkusuyla karışmış, yaşayarak ve yaşamı yücelterek aşamadıkları için de ölüm korkusunu yücelterek onu aşmaya, engellemeye, bu korkudan kurtulmaya yönelmişlerdir…
Bir bakıma, katiline, celladına âşık olma arazının(sendrom), belirtisinin bir benzeri…


***


Karanlık seviciler ülkemizde uzunca bir süredir siyasal iktidarı ellerinde tutmaktadır.
Bu onlara, sadece Cumhuriyet tarihimizde değil, tarihimizin önceki yüzyıllarında da hayal bile edilemeyecek karanlıklar saçma, toplumu karanlığa boğma, bugünleri ve gelecekleri karatma olanakları sağlıyor.
Bu olanakları kendi bakımlarından başarıyla, ustalıkla, pervasızlıkla kullandıklarında da kuşku yok.
Çokça yinelendiği için herkesin bildiği, içindeki su sonunda kaynamaya dönüşmek üzere ısısı azar azar yükseltilen tencere-kurbağa örneğini bir başka örnekle pekiştirecek olursak, Türkiye toplumu sonunda tam karanlığa gömülmek üzere ışığı azar azar azaltılan bir mekânda toplanmış bir insan kalabalığına benziyor…
Bir gün tümüyle karanlıkta kalındığında, kimilerimiz belki ister istemez karanlık sevici olacak, kimilerimiz de ümitsizlik içinde yitip gidecektir…
Her iki durumun örneklerinin bu gün de görüldüğü gibi…


***
Karanlık sevicilik, yaşam düşmanlığı, gelecek düşmanlığı, insanlık düşmanlığıdır.
Ergenlik çağına ulaşmamış kız çocuklarımızın başlarını da karanlıklarla örtmek, bu sevgili başların içindeki beyinleri de aydınlıktan yoksun bırakmak, karanlıklara gömmek içindir.
Çocuk düşmanlığı, kadın düşmanlığıdır.
Yurdunu, çocuğunu, insanını seven, eğitimci, siyasetçi, anne baba, yazar çizer, sanatçı, insanım demekten utanç değil onur duymak isteyen herkes, karanlık sevicilerin bu son alçaklığına engel olmak için elden gelebilecek her şeyi, ama her şeyi yapmalı; ülkemizde evrensel aydınlanma değerleriyle birlikte güzelim ülkemizin kendisinin de yok oluşu demek olacak bu yurt hainliğine, aydınlanma düşmanlığına , çocuk katilliğine geçit vermemelidir.
Ve son bir söz: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin din dersi zorunluluğunu kaldıran kararını kabul etmeyeceğini bildiren ve sayısız hukuk tanımazlığın altında imzası bulunan bu karanlık seviciler iktidarını ben de evrensel hukuk açısından yasal görmüyor, açıkça destekledikleri İŞİD’çi katillerle aydınlanma ve yaşam düşmanlığında aynı suç ve erdemsizlik düzeyinde bulunduklarını düşünüyorum



Ataol Behramoğlu/Cumartesi Yazıları/270914

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.