4 Ekim 2014 Cumartesi

YİTİRDİĞİMİZ İKİ AYDINLIK


İki aydınlığımız, Talip Apaydın ve Metin Demirtaş, 27-28 Eylül günlerinde, sözleşmiş gibi birbiri arkasına yaşamdan ayrıldılar.
Metin’in ölümünü 27 Eylül Cumartesi sabahı, Foça’da sabah kahvaltısı sırasında yeğeninin telefonuyla öğrendim.
Bir zaman inanmak istemedim. Bu gün şu anda da, aynı inanmamak duygusu içindeyim.
Çok yakınımızdaki birinin artık olmadığını algılamanın güçlüğünü ne yazık ki hemen herkes yaşamıştır…
Metin’in bana bu anlamda yaşattığı ilk sarsıntı 1980 öncesinde, sol bacağının dizinin üstünden kesildiği haberini aldığımda olmuştu.
Her zamanki inceliğiyle mektubunun elime ulaşacağı tarihin bacağının kesilme sonrasına rastlayacağını hesaplamıştı…
Haberi okuduğumda çok kısa süre içinde ömrümde ilk kez bütün bedenimi kurdeşen türü kabarcıklar kaplamış, gün ortasında saatlerce süren bir uykuya gömülmüştüm.
Onunla dostluğumuz böyle bir şeydi.
Betimlenmesi güç bir duygu, akıl, vicdan birlikteliği…
Yıllar süren mektuplaşmamızın ürünlerinin toplandığı “Şiirin Kanadında Mektuplar”daki, bu sadece akıl değil, gönül ve yürek kardeşliğimizin sıcaklığı hiçbir zaman eksilmedi.
Yaşamdan apansız ayrılışından çok değil birkaç gün önce 21 Eylül Pazar gecesi,, Antalya-Konyaaltı Belediyesinin düzenlediği kitap fuarındaki kitaplarımızı imzaladıktan sonra Kaleiçinde arkadaşlarla buluştuğumuzda, kırk yılı aşkın dostluğumuzdan söz ederken, bu süre içinde birbirimizi hiçbir zaman incitmediğimizi söylemişti.
İncitmek şurda dursun, 1982’deki Cezaevi günlerimde, sonrasındaki yurtdışı sürgününde, özgürlükle, ve ülkemle en yakın bağlantıyı kurmamı sağlayan Metin Demirtaş ve mektuplarıydı.
Bütün o koşullarda, mektuplarımızı karşılıklı olarak özenle koruyuşumuz gerçekten de mucize gibi bir şey…


***
Metin Demirtaş ve şiirleri üstüne birkaç kez yazdım.
Bunlardan ilki 1970’li yıllarda, “Politika” gazetesinde yayınlanan “Metin Demirtaş’a Mektup” başlıklı köşe yazımdır. Sevgili kardeşim, Kaynak Yayınları’nın özenle basıp yayınladığı son şiir seçkisine bu yazıyı da almış. “Bizim de Dağlarımız Vardır” adlı bu son seçki, ölümünden birkaç gün önce, sözünü ettiğim kitap fuarının ikinci gününde eline ulaştığı için gerçekten de yaşamında gördüğü son kitabı oldu. ( Bu arada, onun Nasrettin Hoca’sını da yine özenle basıp yayınlayan Kaynak Yayınlarına, yöneticisi Sadık Usta’ya,Metin Demirtaş’a ilgi ve sevgisinden ötürü teşekkür borçluyuz.)
Cumhuriyet’te 2007’de yayınlanan bir yazım “Metin Demirtaş’tan Mektup” başlığını taşıyor. Az öne bilgisayarda görüp anımsadım. Metin, bazı bölümlerini yazıya aldığım mektubunda, her zamanki derdimiz olan, solda ( o sırada CHP-DSP arasında)birliğin bir türlü gerçekleşememesi konusunda , duygularını, kaygılarını , önerilerini dile getiriyor.
Bu kaygılar, bir çoğumuz için olduğu gibi, belki bir çoğumuzdan daha çok, onda hiç eksilmedi.
Son birkaç yılda, neredeye her gün, telefonla bu kaygılarımızı paylaştık. Telefonu açan, ya da telefonla aramamı isteyen çoğu kez oydu…
Sonunda, şiirleştirdiği Nasrettin Hoca fıkralarıyla, Nasrettin Hoca olup yollara düştü, Antalya-Akçay çevresindeki köy kahvelerinde halk insanlarına Hoca’nın diliyle kaygılarını anlattı…
Akdeniz’e girdiğinde, tek bacağıyla, bir şeylerden öç alırcasına, denizi hırsla kulaçlayarak millerce uzaklarda gözden kaybolan bu güçlü, sağlıklı adamın bir anda göçüp gitmesinde yurdumuz için duyduğu kaygıların, üzüntülerin büyük etkisi olduğunda kuşku yok…
Dostlarıyla, okurlarıyla birlikte, asıl Türkiye, en sevgili evlatlarından birini yitirmiş oldu…


***
Bizden yaklaşık iki kuşak büyük ağabeyimiz Talip Apaydın, sessiz, sakin görünümün ardında alev alev yürek taşıyan bir şair ve yazarımızdı…
Şiirleri yalın, gösterişsiz, ama için için yanan bir derinlikteydi…
. Köy Enstitülerinin yetiştirdiği en seçkin aydınlarımızdandı.
Talip Apaydın…Metin Demirtaş…
İçinden çıktıkları Anadolu toprağının onları yüreğinin en gizli, en derin köşelerinde koruyup yaşatacağından kuşku duymuyorum…







Ataol Behramoğlu/Cumartesi Yazıları/ 03102014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.