Topkapı Şişe
Cam Fabrikası işçilerinin talepleri son derece yasal , mantıklıve insaniydi.
Patrona
özetle diyorlardı ki: Fabrikayı kapatıp Eskişehir'de daha büyüğünü açmana
itirazımız yok.
Ama kıdem tazminatımızı verip bizi sokağa
atmanı kabul edemeyiz.
Bu
fabrikada bunca yıllık emeğimiz, burada kurulmuş bir hayatımız, ve sonuçta da doğal olarak emeklilik beklentimiz var.
Sen şimdi diyorsun ki, istiyorsanız gelin, asgari ücretle, sıfırdan,
Eskişehir'deki fabrikada işe başlayın.
Bizden,
bunu kabul etmemiz bekleme...
Buradaki hayatlarımızı bozarak Eskişehir'e ya da bir başka fabrikanıza
gelmeyi kabul edebiliriz...
Fakat, kazanmış olduğumuz özlük haklarımnızı koruyarak...
***
***
***
Patron ise basitçe şöyle
diyordu:
AKP Mayıs
2008'de çıkardığı bir yasayla, genç işçi ve kadınları işe alan işverene önemli
kolaylıklar sağlıyor...
Ben , asgari ücretle genç işçi çalıştırmak varken sizi Eskişehir'deki
fabrikama niye götüreyim?
Her birinizin yaklaşık yirmi yıllık kıdeminiz, agari ücretin yaklaşık
iki katı maaşınız var...
Kıdem tazminatınızı alın, çekip gidin...
Evli evine, köylü köyüne...
***
***
***
İşin
özeti özetle buydu...
Geçtiğimiz
yılın son gününde kapanan fabrikanın yerine Eskişehir'de çok daha büyüğü
kurulmuştu bile.
Topkapıdaki
fabrikada çalışan toplam 572 işçiden 420 tanesi Kristal-İş Sendikası üyesiydi.
Patron,
sendika üyesi olmayan işçilerden isteyenleri, teknisyen ve memurları (bu
sonucuların ücretlerine yüzde kırk zam yaparak) Eskişehir'e götürürken,
sendikalaı işçilerden 135'i kıdem tazminatlarını alarak işlten ayrıldılar.
Geriye
kalan 200 kadar sendikalı işçi ise, yukarıda özetlenen gerekçelerle, patronun
taleplerini reddettiler ve şalteri indirilmiş iş yerinde
kalarak bir anlamda
direnişe geçtiler...
***
***
***
Yaşam ne kadar gerçek olsa da,
romantizmden kurtuluş yok...
İyi ki de yok...
7 Ocak Pazartesi günü Bilgesu'ya
telefon ettiğimde, yakalandığı gripten henüz kurtulamamıştı...
Ama ben daha ağzımı açar
açmaz aynı şeyleri düşünmekte
olduğumuzu anladık ve çok geçmeden o Ataköy'den bir taksiyle ben gazeteden
görevli muhabir arkadaşlarla Topkapı'daki fabrikanın önündeydik...
Topkapı-Davutpaşa'nın
karışık dolaşık yollarından tipi altında ilerlerken , sanki 19.yüzyılın, daha
öncelerin romanlarındaki fabrika sokaklarından geçiyoruz...
Artık sessizliğe gömülmüş şişe cam fabrikası önünde; sırtlarında
kaputları, parkaları, başlarında yün başlıklarıyla, tek bir yürek gibi, tek bir
yumruk gibi sımsıkı kümelenmiş işçi topluluğu...
Büyük bir bidonda, kuru ağaç dalları çatırdayarak yanıyor...
Yukarıdaki
öyküyü az çok biliyordum, ama Kristal İşin işyeri baştemsilcisi Sinan
Uçar, tipinin, durmaksızın yağan
karın altında , bir kez daha,bir çırpıda anlatıveriyor...
Üşümüyorsak,
bunun nedeni, bidonda çatırdayan kuru dallardan çok, orada tanık olduğumuz
dayanışma ruhu, o dayanışmaya bir
ucundan da olsa katılıyor olmanın mutluluğuydu...
*** ***
***
Topkapı Şişe Cam
Fabrikası işçileri , sayısı bini aşkın bir AKP-polis ordusunun (hangi akla,
hangi vicdana hizmet ettiği bilinmez bir emirle) direnişlerini kırmaya
gelmeleri karşısında gerilemediler...
Özlük
haklarını savunurlarken(Doğu Perinçek'in 8 Ocak tarihli yazısında isabetle
belirttiği gibi) yalnızlaşmamayı, toplumla birleşmeyi başardılar...
Ve
sonucunda da, gerçekten ,yeni yılın ilk işçi zaferine imzalarını attılar...
Biz oradayken, yanında yurt
dışından bir sendika yöneticisi ve Deri İş Sendikası başkanı Musa Servi'yle
direnişçi işçileri ziyarete gelen Kristal-İş Başkanı Bilal Çetintaş, bu
satırları yazmakta olduğum 10 Ocak günü, işçi taleplerinin kabul ettirildiğini
açıkladı...
İşçi
Sınıfı, Topkapı'da kazanılan başarının mutluluğunu yaşarken, Kozlu'da
yitirdiklerimizin acısını
unutmadı, unutmayacak...
Marks'ın öğretisi bilimsel doğruluğunu, geçerliliğini koruyor,
koruyacak...
Ataol
Behramoğlu/Cumartesi Yazıları/120113
Sanatçılar Girişimi'nden Ataol Behramoğlu ve Bilgesu Erenus Topkapı'daki Şişecam fabrikası'nın işçilerine destek vermek için oradaydı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.