Yazı: Musab Arslan
Fotoğraf: (İAHA)
“Büyük buluşmayı
başarısız gösterenler ya bilinçsiz, ya kötü niyetlidir!”
Ataol Behramoğlu, Tarık Akan, Edip
Akbayram, Bedri Baykam gibi sanatçıların katılımıyla Bostancı Kültür
Merkezi’nde “Sanatçılar Girişimi”ni destekleyenler bir araya gelmişlerdi.
Sanatçı Levent Kırca, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun işi olduğu
gerekçesiyle öne çekilmesine sinirlenmiş, günlerce konuşulan değerlendirmeler
yapılmıştı. Hareketin başını çeken şair ve İstanbul Aydın Üniversitesi öğretim
üyesi Prof. Dr. Ataol Behramoğlu ile “Sanatçılar Girişimi”ni konuştuk.
Soru: Sanatçılar Girişimi neden
kuruldu, amacı neydi?
Ataol Behramoğlu:“Biz 29 Şubat'ta
bir açıklamayla durumumuzu duyurmuştuk. Bir araya gelişimiz bir dernek kurmak
için değildi. Bu kendiliğinden
oldu. Ortak bir vicdan, ortak bir akıl
birçok sanatçının zihninde ya da bazı sanatçıların zihninde aynı gereksinimi
doğurdu. Hani bu biraz şuna benziyor, bir bilimsel buluşu çeşitli bilim
insanları, farklı bilim insanları yaklaşık olarak aynı zamanlarda falan
bulurlar ya, bizim de bir araya gelişimiz öyle oldu. Benim zihnimde çoktandır
vardı, bana diyorlardı ki, ‘tekrar Yazarlar Sendikası’nı ele al, orada daha
başarılı ol!’ falan. Ben düşündüm ki, bu bir yazarlar meselesi falan değil,
onun ötesinde bütün sanatçıları birleştirmek lazım; böyle bir büyük sanat
hareketi haline getirmek lazım. Bir sanatçı protestosu, direnişi biçimine getirmek lazım bunu, bu
birlikteliği.
Kendiliğinden olsun istedik, çünkü dernekler
ve örgütler bürokrasi demek. Bürokrasiyle uğraşacaksın bin tane sıkıntısı var,
böylelikle bir kendiliğinden akışla sanatçılar girişimi oluştu. Aramızda
söyleşirken sloganımız da ortaya çıktı: 'reddediyoruz' nerede adaletsizlik
varsa onu reddediyoruz, nerede bir adaletsizlik hukuksuzluk olursa biz orada
olacağız ama bu sanatla ilgili olur, genel olarak olur, her alanda her
anlamdaki haksızlıklara karşı biz ortak sanatçı vicdanının ve ortak aklın
temsilcileri olarak karşı çıkacağız dedik.
İlk olarak 29 Aralık 2012’de bizi bile, yani
biz ilk girişimciler olan sekiz on kişiyi bile şaşırtacak bir büyük sanatçı
katılımı oldu çağrımıza. Ferhan Şensoy'un tiyatrosunda yaptık ilk toplantımızı
ve orada açıkladık, biz bildirdik. Toplumun her alanındaki haksızlıklara,
çevreyle ilgili olabilir bu, hukuksal sorun olabilir, adaletsizlik sorun
olabilir, saltanat isteği olabilir, kişisel yaşamla alakalı şeyler olabilir,
kadınlara yönelik haksızlıklar olabilir, her konu bizim ilgi alanımızdadır,
insana yapılan her haksızlık bizim ilgi alanımızdadır. Özelikle orada o
açıklamayı yaptık. En son olarak da şu süreçte Adalet ve Kalkınma Partisi adını
taşıyan bu partinin bu on yıl içindeki haksızlıklarına karşı olabilir; onuncu
yıllarını idrak ediyorlar, on yıl içindeki haksızlıklara hukuksuzluklara, adaletsizliklere,
ülkenin yağmalanmasına, Türkiye’nin bir savaşın eşiğine getirilmiş olmasına ve
özellikle de sanat alanlarındaki baskılara karşı heykele 'ucube' denilmesinden
tutunuz da dünya çapında bir müzisyenimize en ağır hakaretlerin savrulmasına,
AKP’ nin bir milletvekilinin açtığı davadan tutun sergi salonlarının
basılmasına, balerin giysilerine kadar, dizi filmlerinin içeriğine, biçimine
kadar böyle birtakım müdahaleler; bütün bunlar tabii çevreyle ilgili
problemler…
Bütün bunları kınamak için toplandık ve biz bu
geceyi düzenledik. Bu gece muazzam bir başarıdır, binlerce kişi buluştu
Bostancı’daki gösteri merkezinde. Bizim beş kuruşumuz yok oralara giderken,
cebimizden paralar vererek taksilere binerek gittik. Kadıköy Belediyesi'nin
büyük katkıları vardır, çok teşekkür ediyoruz Selami Başkan'a Bostancı Gösteri
Merkezi’ni bize sağladı. Maltepe Belediyesi'nin büyük katkıları vardır. O elli
tane sanatçının, katılan sanatçıların o gün içindeki ihtiyaçlarını
karşıladılar, bir ambulans gönderdiler.
Tabii ki Beşiktaş Belediyesi'ne teşekkür borçluyuz, bazı afişlerimizi yaptılar
astılar falan.
Bu gecenin önemi şu; orada çok farklı
görüşlerden de olabilir derken bazı temel değerler vardır; o temel değerler
bizim için benim için o farklı değerler şunlardır: emekten yana olmak lazım,
antiemperyalist olmak lazım, ülkemizin bağımsızlığını savunmak lazım,
Cumhuriyetin değerlerini kıskançlıkla korumak lazım, Mustafa Kemal Atatürk'ün
önderliğindeki Cumhuriyet devriminin değerleri Türkiye'yi aydınlanma çağına
ulaştırmıştır, laiklik bunun en temel özelliğidir, öğesidir, öğretim birliği
bunun en temel öğesidir, öğretim birliği ne demek? Öğretimin, eğitimin
temelinin bilimsel akıl olması demektir. Dini inançlar, her türlü inanış bir
kişisel olgudur ama eğitimin temelinde, ülke yönetiminin temelinde bilimsel
akıl vardır; bunu biz yeniden keşfedecek değiliz bu bellidir, dünyadaki
bilimsel eğitim bellidir, ne zaman gerçekleşmiştir ve süreç bellidir. Bu
sürecin dışına ülkeyi sürükleyen her harekete biz karşıyız. Bu temel ilkelerde
anlaşmış olan sanatçılar 'sanatçılar girişimi'ni oluşturur ama birisi derse ki
'ben emperyalizime karşı değilim', öyle bir adamın bizim aramızda yeri olmaz,
'ben Cumhuriyet devrimlerini falan önemsemiyorum' diyor, öyle bir adamın bizde
yeri olmaz. Temel bazı şeyler vardır, o temellerde buluştuktan sonra, siyasi
partiler olur, partisiz olur onların hiçbir önemi yoktur. Buluştuk ve o gece de
çok önemli bir partinin ana muhalefet partisinin lideri bizi onurlandırdı. Biz
dedik ki öteki arkadaşlara da TKP'den, ÖDP'den, İşçi Partisi'nden isteyen
arkadaşlar gelsinler. Muazzam bir
katılım oldu, çok başarılı oldu. Bu sanatçıları bu kadar değerli sanatçıyı
trilyonlar harcayarak oraya toplayamazsınız. Bu ancak gönülden bir özveriyle
olur, bir görev duygusuyla olur. Bunu gerçekleştirdik ama bazı aksaklıklar
oldu. Bir iki arkadaşımız istenmeyen bir davranışta bulundular. Bunları olayın
bütününe atfetmek alçaklıktır, bu kelimeyi de artık burada kullanmak isterim.
Yani bütününü, o büyük başarıyı böyle lekelemeye çalışmak alçaklıktır, başka
bir şey değildir, kötü niyetliliktir, bazıları bunu yaptı. Fakat magazin basını
bunu yapıyor. Bizim temel değerler dediğimiz şeye saygısızlık içinde olan bazı
kimseler, çevreler bunu yaptı. Bir de dar sekter siyasi görüşler vardır, onlar
bunu yaptı. Ama sağduyu sahibi büyük kitle bu hareketi küçücük eleştirilerin
yanı sıra candan alkışlamıştır, olay budur.”
Soru: Bugünkü hükümet - aydın
ilişkilerini nasıl buluyorsunuz?
A.Behramoğlu: “Bugünkü hükümet,
'derin devlete karşı' sloganıyla kendi derin devletini kurdu. Orduyu yurt sever
unsurları ordudan tasfiye etti, Atatürkçü unsurlar, antiemperyalist unsurları
kaldırdı. Pırıl pırıl genç kurmay subaylar şu anda hapishanede. Ne yani
denizciler darbe mi yapacak? Önlerini kestiler, general olmalarını, ordu
komutanı olmalarının önünü kestiler, çünkü tek tek tek yıllarca çalıştı bu
insanlar. Kim yurtseverdir, kim antiemperyalisttir, kim laiktir, kim çağdaştır
saptadılar ve kendilerine göre, onlara göre en tehlikeli olabilecek kişileri
tasfiye ettiler. Eğitim, eğitimdeki durumu görmüyor musunuz? 4+4+4 olayı artık
eğitimin giderek dinselleştirilmesi. Heykele 'ucube' deniyor, dizi filmlere karışılıyor, ders kitaplarında
Yunus Emre sansürleniyor. Bu noktaya geldik, yani bu hükümette yurtsever, laik,
çağdaş sanatın ve sanatçının hiçbir ortak noktası olamaz. Türkiye'nin
çağdaşlaşmasının, bağımsızlığının, kuruluşunun önündeki en büyük engeldir
bugünkü siyasi iktidar. “
Soru: Yeterli muhalefet yapılıyor
mu, nasıl bir muhalefet olmalı?
A.Behramoğlu: “Elden gelen yapılıyor
diye düşünüyorum ama asıl sorun bence bu son olayda da gördük, bizim gecemizin
sonrasındaki işte yansımalarında da gördük. Siyasetçiler özellikle de daha
küçük partiler daha katı bakıyorlar bu işe. Bana göre Cumhuriyet Halk Partisi
ve soldaki öbür partilerin bir müşterek hareket içinde olmaları lazım. Öteki
partilere o küçük partilere de bu işte gerçekten bir görev düşüyor; biraz daha
özverili olmalılar, birbirlerini 'haindir' bilmem nedir diye suçlarlarsa o eski
hastalıklar şeklinde buradan bir yere gidilmez.”
Soru: Günümüzdeki aydın insanlar
işlevlerini yerine getiriyorlar mı?
A. Behramoğlu: “Getiren var
getirmeyen var. Asıl sorun şudur,
örgütlü olmayan toplumlarda demokrasi olmaz. Demokrasi örgütlü
toplumlarda olur. Örgütlü toplum ne demektir? Her meslek topluluğunun, grubunun
ve her sınıfın toplumsal meslek sınıfının kendi sendikal mesleki örgütüne sahip
olması demektir. Örgütsüz insandan cesaret beklemek boşunadır, çünkü nihayet
bir kişi gözü karadır öbürü korkar. Yani herkesin de çok gözü kara, çok cesur,
çok özverili olmasını beklemek de mümkün değil. Örgütlenmek lazım, toplumun
örgütlenmesi lazım, herkesin her grubun, her meslek grubunun, her yaşta, her
cinste insanların buluşması örgütlenmesi lazım. Basit bir örnek vereyim size yakın
bir örnek; Fransa’da lisedeki öğretim gören öğrencilerin yönetiminde bir
değişiklik söz konusu oldu. Milli Eğitim Bakanlığı Fransız Milli Eğitim
Bakanlığı bunu yapmak istedi; liselilerin grevi bütün ülkeyi sarstı. Liseli
hareket Paris'i bastı ve Milli Eğitim Bakanı kabul
etmek zorunda kaldı, lise öğrencileri bunu yaptı ve isteklerini kabul ettirdiler, bu
örgütlü toplumdur. Demokrasi öyle toplumlarda olur, bizim toplumlarımızda
padişah, kral bir de 'başkan olacağım' diye tutturmuş bir adam var. Olsan ne olur
olmasan ne olur”
Soru: Türkiye’de aydın sorunu var mı?
A.Behramoğlu: “Aydın bana göre iki
temel özelliğe sahip olmalıdır. Birincisi hümanist olmalıdır, hümanizm çok
önemlidir. Hümanizm ne demektir; insan sevgisi insanın en yüce değeridir. Bilimsel akla sahip olmayan, eleştirel akla
sahip olmayan aydın değildir, bilgi birikimi vardır ama o aydın değildir,
teknisyendir şudur budur.”
Soru: “Türkiye'de basın-iktidar ilişkileri geçmişten günümüze nasıl
oldu?
A.Behramoğlu: “ Şimdi Türkiye’de son
zamanlarda gördüğüm şudur. Esasında bir gelişme söz konusu olabiliyordu; yani
medyanın özelleşmesi, basının özelleşmesi gerçekten halkın sesi olmaya yöneliş
falan ama şu anda bugünkü siyasi iktidar tüm medyayı kendi buyruğu altına alma yönünde bayağı ciddi
adımlar attı. Ne yaparak? Tehditlerle, vergi tehditleriyle çeşitli tehditlerle,
şantajlarla. Bir de tabii özel medya sahiplerinin birçoğunun başka işleri de
var, başka yatırımları var, devletle ilişkileri var, hükümetle ilişkileri var
tabii, o konularda da elleri zayıf, dolayısıyla hükümetin baskısı burada da
etkili oldu ve tamamen hükümet medyası haline gelmiştir bugünkü medya üç beş
gazete dışında, bir iki kanal dışında.”
Soru: Levent Kırca’nın karıştığı
olayı siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
A.Behramoğlu: “Sapla samanı da bir
birine karıştırmamak lazım. Levent Kırca değerli bir sanatçımızdır. Orada
eleştirilebilecek bir iki sözü oldu, onu bağlar, sonuç olarak onu bağlar. O
onun hesabını verebilecek bir insandır. Ben doğru bulmadım, keşke öyle
konuşmasaydı, öyle birden bire bir takım sözler etti, onlar doğru şeyler değil,
doğru olmadı. Ama Levent Kırca bunun hesabını verir bunu büyütmenin bir manası
yok. Bütün medya bunu ele alır, çünkü bizim büyük olayımızı kötülemek için bunu
yapar. Bunu kimler yaptı: bir magazin basını yapıyor, bir dinci basını yapıyor,
bir de sekter basın yapıyor.”
Soru: Kemal Kılıçtaroğlu’nun
toplantıdan erken çıkışını nasıl değerlendiriyorsunuz?
A.Behramoğlu: “Adamın işi var ya!
Zaten İzmir'den Ankara'ya gidecekken İstanbul'a bizim oraya uğrayıp bir selam
vermeye bir 'merhaba' demeye geldi yani. Ne yapacak orada, sanatçı olup
sırasını bekleyecek, zaten lütfetti geldi, rica ettik geldi, çok da iyi oldu.
Cumhuriyet Halk Partisi gibi büyük bir partinin, bugün AKP’ ye karşı en önemli
muhalefet başkanının gelip sanatçılara destek vermesi çok önemli bir şey.”
Soru: Radikal Gazetesi'nin bir köşe
yazısında,“Ahmet Kaya şarkısı söylediği için Melike Demirağ resmen yuhalanıyor,
öyle ki sahneyi terk etmek zorunda kalıyor”.
Bunlar yazıyordu gerçekten öyle miydi?
A.Behramoğlu:“Hiç öyle bir şey
olmadı. Eğer
öyle bir şey olsaydı Melike'den daha sonra Bilgesu Eranus Kürtçe şarkı söyledi,
onu niye yuhalamadılar? Melike kışkırttı topluluğu. Öyle bir şey olmadı, Melike
toplulukla hırlaştı, yani açıkçası öyle oldu. Çıktı slogan atmaya, orada büyük
bir kitle var, coşkulu bir kitle var, yani hiç öyle bir şey olmadı. Böyle şey
mi olur ya, ahlaksızca bir şey. Böyle yalan olur mu? Yalan dolanla böyle şey
olur mu yahu, işleri güçleri çamur atmak. Radikal, bir köşesinde oradan atıyor,
Evrensel şuradan atıyor, öteki gazete buradan atıyor ben anlamadım. Böyle
ahlaksızlık olur mu! Herkes kendi meşrebine göre, kendi çıkarına göre, gerçeği
yansıtıyor. Kim yuhalayacak Ahmet Kaya’yı? Bizim çok seçkin bir şarkıcımız,
öyle bir şey olsa en önce ben karşı çıkardım. Benim şiirimi bestelemiş bir
insandır Ahmet Kaya. Melike kışkırttı topluluğu provoke etti, sonra da çıktı
gitti.”
Soru: Sizin ilk gençliğinizde,
gençliğinizde ve bu son dönem de gazetecilerin durumunu nasıl görüyorsunuz,
olumlu mu, olumsuz mu?
A.Behramoğlu:“Olumsuz, çünkü para
gündem belirleyici şey olmuştur. Para tek belirleyici ölçü olursa her işin esası bozulur.
'Ben para kazanacağım' diyen hekim hastanın ölümüne sebep olur, 'Ben daha çok
kar edeceğim' diyen müteahhidin evi yıkılır, 'Ben para kazanacağım' diye roman
yazan, şiir yazan kişi sanattan uzaklaşır, işin esasından uzaklaşır. Esas
mesele meslek ahlakı, özveri, ciddiyet, çalışkanlık, sorumluluk
duygusudur. Dünyanın pek çok ülkesinde
kazanılmayacak paraları kazanıyor bazı gazeteciler bugün Türkiye’ de. Birçok
gazeteci de o gazetelerde, televizyonlarda emekli olarak çalışan kişiler de beş
kuruşa çalışıyor ve en ağır şekillerde çalışıyor. Böyle bir şey olabilir mi,
öyle bir haksızlık olabilir mi? Türkiye’de bu yaşanıyor bugün.
Aralık 2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.