27 Ağustos 2020 Perşembe

HALK

      Halk, insanların oluşturduğu bir topluluk, bir insan topluğu demektir.

      Topluluğa halk denilmesi için belli bir sayıya ulaşması, birkaç kişiden daha fazla olması gerekir.

       Asgari bir kalabalıktan daha büyük sayılarda insan topluluklarını , kitleleri de halk  diye adlandırıyoruz.

        Milletleri oluşturan halkların toplamı,  dünya halkı dediğimiz en büyük halk kitlesidir. Hepimiz  tek tek, bireysel olarak bu kitlenin  en küçük birimleriyiz…

       Halk, oldukça kullanışlı bir sözcük…

        Dilimize nereden geldiğine bakalım…

                                                        ***

        Arapçadan almışız.

         Aramice-Süryanice’de bölme, pay etme anlamındaki sözcük, Arapça’da ahali, insan topluluğu anlamında kullanılıyor.

        Yine Arapçadaki “yaratma” anlamındaki “hâlk sözcüğüyle kökdeş olma dışında bir bağıntısı var mı, olabilir mi, bilmiyorum. 

        Olduğunu var sayalım…

        “Yaratık” , yaratılmış olan her hangi bir canlıdır.

       Bu anlamıyla insan da bir yaratıktır.

        Fakat onu öteki canlılardan(yaratıklardan) ayıran başlıca özelliği, içgüdünün üzerine yükselen, gelişmiş bir akıla sahip olmasıdır..

         Tıpkı bunun gibi, insan topluluklarının(halkın), hem onu oluşturan tek tek akılların toplamı, hem de  sentezi olarak  genel bir aklı olması gerekmez mi?

         Üzerinde düşünelim…

                                                               ***

         Kitle psikolojisinden söz eden kitaplarda, kitlenin( bu demektir ki büyük insan topluluklarının, halkın) aklına pek de güvenilmemesi gerektiği  anlatılıyor ve örnekleniyor.

            Kitle yanıltılabilir. Bireylerinin tek tek ve  bütün olarak  kitlenin toplu çıkarlarına aykırı yönlere sürüklenebilir.(Bu “sürüklenme” sözcüğünün  “sürü”yle bağlantısını şu anda ayrımsadım.)

                 Öyleyse şu soru sorulmalı: Halk(insan toplulukları) sürü müdür?

                 Sürüyse eğer, neden öyledir?

                 Ardından şu soru gelecektir: halkın sürü olmaktan çıkarak, onu oluşturan tek tek akıllara ve hepsinin üstüne yükselen bir akla, bir halk aklına sahip olması i çin ne yapılmalı, ne yapılabilir?

                                                          ***

      Düşüncemi zorlayan bu soruların yanıtı öyle sanıyorum ki örgüt, örgütlenme kavramlarında açıklanmasını buluyor.

          Örgütsüz insanların oluşturduğu topluluklar, kitleler, sayıca ne kadar büyük olurlarsa olsunlar, sürü, güruh olmanın ötesine geçemiyorlar.

         Her an her yöne savrulabiliyor, çıkarlarının en tersi yönlerde de kullanılabiliyorlar….

         Bu gibi topluluklarda her kafadan  (doğru, yanlış, ama karmakarışık)bir ses çıkması, sonunda çobanın elinde sopası, yerine göre de kavalı(vaatleri, müjdeleri, vb. ile) sürüyü dilediğince yönetmesi, yönlendirmesi, çok zaman, çok yerde görülen, bilinen bir şeydir...

             Örgütsüz ya da yeterince iyi ve doğru örgütlü olmayan toplumlarda iyi niyetli bireylerin düştükleri açmazlar, ümitsizlik duyguları,  giderek davadan vazgeçişler de, büyük ölçüde  bununla ilgilidir…

               

                                            ***

       Devrimciler, sosyalistler, yurtseverler, insan severler vb. olarak   halkı, insanı hep idealize ettik.

      Yanlıştır deyip geçmeyeyim, fakat üzerlerinde daha ciddi, daha ayrıntılı, daha derinliğine düşünülmesi gereken kavramlar ve olgulardır bunlar.

      Örgütsüz halk her türden despot(ya da iyi niyetli yönetici,lider) karşısında  yalnız ve korunmasızdır.

           Onun gerçek anlamda birey ve halk olması örgütlü olmasıyla gerçekleşir.

          Tıpkı bunun gibi, insan da evrenin sonsuzluğu önünde öylesine sahipsiz, korunmasız, geleceksiz ve büyük kitleleriyle  bilinçsizdir…

       Fakat bu sonuncusunun, insanın durumunun,   günümüzde insanlığın üzerinde düşünmesi gereken ve giderek daha da  çok düşünmesi  gerekecek çok  daha büyük önemde bir konu olduğunu düşünüyorum…


Ataol Behramoğlu/26082020

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.