31 Ekim 2019 Perşembe

İRDELEYEN AKIL

       Aziz Nesin bilinen polemikçi üslubuyla, Türk milletinin yüzde şu kadarı akılsızdır dedi…
       Üstelik akılsız yerine daha ağır bir sözcük olan aptal’ı kullanarak  ve önemli bir  yüzdeyle…
       Atatürk ise  Cumhuriyetin 10. yıl söylevinde Türk milletinin zeki olduğunu söylemişti…
        Birbirine taban tabana  karşıt görünen bu iki değerlendirmeden hangisi doğru, ya da doğruya  daha yakındır dersiniz?..
      “Karşıt görünen…”dedim, çünkü akıl ve zekâ kavramları öyle sanıyorum ki aynı şey değil…
        Akıl, bilgiyle ilişkili olmalı…
        Bilgiden yoksun, eksik  bilgili  bir akıllılık, ne ölçüde bu nitelemeyi hak edebilir?..
        Zekâ ise çabuk kavrama becerisi olarak bilgiyle yine ilişkili olsa da,bilgiye tam da bağımlı olmayan bir yetenek olsa gerek…
          Tam bu noktada kurnazlık kavramanın da devreye girmek için sabırsızlandığını görür gibiyim…

                                                             ***
           Başa dönerek devam edelim…
           Aziz Nesin saptamasını  protein eksikliğiyle temellendirmeye çalışmıştı…
           Bir haklılık payı olsa da bütünüyle haklı sayılamayacak bir görüş.
           Eğer bir millete özgü  akıldan söz edilecek olursa, bu aklın yüzlerce belki binlerce yıllık süreçlerde oluştuğunu  düşünmek gerekir.
           Bu bağlamda da hiçbir milletin akıllı ya da akılsız, ya da bir ötekine göre daha akıllı daha akılsız olduğunu ileri sürmek doğru olmaz.
          Olsa olsa tarihsel  süreçlerden, dönemlerden söz edilebilir.
          O dönemlerden sonra da bir milleti o millet yapan(tarihle, coğrafyayla, yaşanmışlıklarla ilişkili) genel özellikler yeniden kendini gösterecektir…
         Milletimizin başka milletlerden daha akıllı ya da daha akılsız olduğu kanısında değilim.
           Bu anlamda eksiğimiz bilgi dağarı(hazinesi) ve düşünme yöntemi konularındadır.
            Bunlara, zaten bu yazının ana fikri olarak  aşağıda değineceğim.
            Zekâ konusunda ise Atatürk’ün düşüncesine katılıyorum.
            Kimi kez kurnazlıkla karışsa ya da  yerine göre suskunlukla  geçiştirilse de, Anadolu insanında, belki başka bir çok milletin insanından farklı bir çabuk kavrama yeteneği olduğu
kanısındayım…

                                                      ***
                Şimdi yukarıdaki paragrafta sözünü  ettiğim bilgi sahibi olma olgusuna ve düşünme yöntemi konularına gelelim…
               Bilgisiz olduğumuz, üstelik sadece yeterli eğitim alamamış sıradan halk insanları olarak değil   büyük çoğunluğumuzla  bilgi yoksulu olduğumuz çok açık…
              Aydınlar olarak kendi uzmanlık alanlarımızda bile çoğu kez en temel bilgilere sahip olmada ciddi eksiklerimiz var….
                 Bu üzüntü verici durumun sayısız nedenlerini anlayıp açıklamaya çalışmak bir yazıyla yapılabilecek şey değil.
              Bütün bir milletçe, doğal ve toplumsal bilimler alanında, büyük, çok büyük bir bilgi edinme seferberliğine gereksinimimiz var…
              Böyle bir seferberlik nasıl ve kimlerce gerçekleştirilecek?..
              Herhalde ve ne yazık ki günümüzde siyasal erki ellerinde tutanlarca değil…
        Çünkü onların görevi ve işlevi, yine ne yazık ki, kuruluşunun 96. yılını kutladığımız Cumhuriyetin ve insanı insan yapan aydınlanma fikrinin ilkelerini, değerlerini tersinden okumak…
              Bilgisizlik gerçeğimizi kabul etmek ve tıpkı Cumhuriyetimizin ilk dönemlerindeki gibi büyük bir bilgi edinme seferberliğine girişmek ise, bütün cumhuriyetçi kuruluşların, tek tek hepimizin omuzlarındaki yurttaş ve insan olma görevidir…

                                                                   ***

      Yazının başlığını  oluşturan “irdeleyen akıl” ya da irdeleyici akıl konusuna gelince…
       Öyle sanıyorum ki yine toplumca, milletçe, en büyük bir eksikliğimiz de bu düşünme yöntemi alanındadır…
        Sıradan halk insanımızı yine bir yana bırakıyorum…
        Aydınlar, üstelik aynı ya da benzer dünya görüşlerini paylaşan aydınlar arasındaki tartışmalara kulak verelim…
       Özeleştiri yoksunluğu, alınganlık, yapıcı olmak bir yana nesnel bile olmayan yıkıcı eleştiri…
       Bütünüyle bakıldığındaysa, irdeleyen, irdeleyici akıl yoksunluğu…
       Bu demektir ki  Cumhuriyetimizin yıldönümlerini hakkıyla kutlamak için  aşılması gereken  uzun bir yol var önümüzde…
     

Ataol Behramoğlu/Kültür ve Siyaset/301019

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.