25 Ekim 2014 Cumartesi

İŞİD, KOBANİ, CUMARTESİ ANNELERİ



Karışık ve yüklü gündemi tek bir konu başlığı altında toplamak
mümkün değil.
Yukarıdaki sözcüklere şunlar da eklenebilirdi: Cumhuriyet düşmanlığı, emperyalizm uşaklığı, rüşvet, hırsızlık, yalan, yerlerde sürünen adalet vb..
Ülkemiz ve bulunduğumuz coğrafya bütün tarihinde belki hiçbir zaman bu kadar karışık ve karanlık dönemden geçmemişti.
Geçmemişti derken, durup düşünmemek de elde değil: Geçecek mi gerçekten? Nasıl geçecek? Geçmesi için neler yapılabilir, neler yapılmalı?
***
İŞİD caniliğinden başlayacak olursak, bu katiller sürüsünün emperyalizmin hem doğrudan hem dolaylı sonucu olduğu yeterince açık değil mi?
Öyleyse neden, aynı emperyalizm, Kobani direnişini destekler gibi görünüyor?
Neden çok açık: Suriye’nin parçalanmasını tamamlayıp Esat yönetimini ortadan kaldırmak. Türkiye de aralarında olmak üzere ayrı ayrı ülkeler içindeki Kürt yoğunluklu bölgeleri birleştirerek kendisine bağlı bir Kürdistan oluşturmak. Böylece de bir taşla birden çok kuş vurmak.
Bu hesap tutar mı? Tutacak gibi görünüyorsa da başkaca sayısız etkenin varlığını düşünerek bunu şimdiden kestirebilmek kolay değil. Bu etkenlerin başında, Rusya’nın konumu ve bölgedeki etkisi, Esat yönetiminin direnme gücü, Kobani’nin düşüp düşmeyeceği gibi sorular ve belirsizlikler yer alıyor.


***
Kobani’deki direnişe kendi adıma iki yönden bakıyorum.
İlki insanca olandır. Ve hem insan, hem sanatçı olarak duyumsadığım, kendime yakıştırdığım da budur.
Yüreğim, Kobani’de İŞİD denen alçaklar sürüsüne karşı çarpışanların yanında atıyor.
Bu duygumda hiçbir siyasal hesap, en küçük kuşku ya da gölge yoktur.
Bu nedenle de , direnişe destek olmak için bölgeye ya da yakınlarına giden şair, yazar arkadaşlarımı destekliyorum.
En yakın bir ağabeyim olan sevgili Niyazi Ağırnaslı’nın torunu Suphi Nejat Ağırnaslı’yı bir devrim şehidi olarak saygıyla sevgiyle, gıpta ederek alkışlıyorum.
Şili’deki darbe sırasında bulunduğum Fransa’da, oradaki olası bir direnişe katılmak için bazı arkadaşlarımızla çırpınışlarımızın,
Fransız Komünist Partisi yoluyla çareler arayışımızın benzer duygularını yaşıyorum…
Sonucu siyasal bakımından ne olursa olsun, İŞİD’in paramparça olup dağılmasını istiyorum.
İkinci bakış açım, konunun siyasal yönüdür. İŞİD yenilgiye uğramalı, fakat Suriye parçalanmamalı, laik yönetim düşmemeli, bölge şu andakinden de daha büyük yıkımlara sürüklenmemelidir.
Bunlar olabilir mi?
Akıl, sağduyu ve cesaretle başarılamayacak hiçbir şey olamayacağını düşünüyorum…


***
Konunun ucu ister istemez ülkemizdeki siyasal yönetime dokunuyor.
Aslında bu bir yönetim değil, yönetim gaspıdır.
Türkiye kesin olarak bir çetenin elindedir.
Bu çetenin kalbi İŞİD’le birlikte çarpıyor.
Türkiye Cumhuriyetini bütün sonuçlarıyla birlikte ortadan kaldırarak İŞİD’ci bir Cumhuriyet oluşturmak biricik ve tek amaçlarıdır.
Bu yolda ve yönde, ayakta kalabilmek için emperyalizme veremeyecekleri hiçbir ödün yoktur.
Yaşanmakta olanlar da zaten bunu gösteriyor.
Öyleyse, ne yapılmalı, ne yapılabilir sorusuna gelmiş oluyoruz.

***
Yapılması gereken ve Türkiye’nin birikimleriyle yapılabilecek olan, emperyalizm karşıtı, laik, demokrat, Cumhuriyetçi güçlerin; etnik ve sosyal aidiyet, siyasal ideoloji farkı gözetmeksizin ortak bir barış ve yurtseverlik birlikteliğinde buluşmasıdır.
Bugün beş yüzüncü haftalarında bir araya gelen sevgili Cumartesi annelerinin öpülesi elleri de bu bir araya gelip kenetlenişin en güçlü ve saygın bir parçası olacaktır.









Ataol Behramoğlu/Cumartesi Yazıları/251014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.