15 Ağustos 2019 Perşembe

ÇORUH AKŞAMLARI (*)

   
    Ders kitaplarında yer almamış olsa adını korkarım çok az şiir severin bileceği Ömer Bedreddin Uşaklı benim çok sevdiğim bir şairdir.
     Bu çok sevmek sözünü rastgele kullanmıyorum.
    Çünkü o,  on yıl önce bu sütunda, sonra “Yurdu Teninde Duymak” adlı kitabımda yayınlanan  “Kaçkar Dağları Dumanlı” başlıklı bir yazımdaki  sözlerimle söyleyecek olursam, “memleketçi şiirimiz”in ilk ve en güzel ustalarındandır…
    Yine  aynı  yazıda adını andığım “Çoruh Akşamları” ve yanı sıra “Bataklık Güneşleri” adlı şiirleri beni her okuyuşumda ürperten güzelliktedir…
    Sözünü ettiğim yazı Artvin’i ve Çoruh nehrini ilk kez görmenin heyecanıyla yazılmıştı…
    “Çoruh Akşamları”nı ve şairini anımsayışımın Artvin’deki direnişle ilgili olduğunu tahmin edersiniz…
       İzninizle bu yazıdan, Şavşat yönünden geldiğimiz  Artvin’e ilişkin bir bölümü almak isterim:
  “Artvin önce dağlar arasından yüzünün bir yanını gösteriyor…
Az sonra bu –dağdan yapılma- (peçe,yaşmak,ne derseniz deyin) örtü açılacak ve yalçın bir tepenin dimdik eğimli  yamacına yapışmış gibi duran kentin tümü görünecektir…
İnsanın başı dönüyor…Bu evler aşağıya, Çoruh Vadisi’ne uçmaz mı?
Fakat hayır,bu yalçın kayalı dağlar Artvin’i kucaklamış, bağrına basmış.Artvin onların çocuğu, bir parçası…”
     Evet. Altın ve bakır çıkarmak için parçalanmak, delik deşik edilmek istenen böyle bir coğrafyadır…
                                                                 ***
     “Sıradan yurttaş”ımız genellikle şöyle düşünmeye yatkındır:
     Altın ve bakır çıkarılmasına neden karşısınız?
  Siz ülkemizin zenginleşmesini istemiyor musunuz vb…
   Bu insanlarımıza şunları anlatmak gerekir:
  Bir ülkenin, insanıyla birlikte asıl ve en büyük zenginliği doğasıdır.
  Türkiye doğasal güzellikleriyle gezegenimizin eşsiz, benzeriz bir ülkesidir.
  Her yere rastgele iş makineleriyle, kazmalarla giremezsiniz.
 Bunu hele o yörenin insanlarının iradesine karşı yapamazsınız.
Kaldı ki, böyle bir  coğrafya, eninde sonunda bitecek olan altına ve bakıra karşı, turizm değeriyle ve olanaklarıyla, ülkemize kat kat ve bitimsiz zenginlikler taşır…
Onlara şöyle bir örnek de verebilirsiniz: Diyelim ki tarihsel anlamı ve değeri olan bir mekânın, örneğin Süleymaniye’nin ya da Topkapı Saray’ının altında değerli bir madenin bulunduğu keşfedildi. Camiyi ya da sarayı bu madene ulaşmak için yıkacak mıyız?
 Söz konusu yurttaşa bunları anlatabiliriz ve anlatmalıyız…  Fakat talancı, sömürücü, ahlâksız,  “millet” ve yurt duygusundan yoksun, para ve mal mülk hırsını her şeyin üstünde tutan  bir anlayışın temsilcilerine karşı ne yapılabilir?
 Yapılması gereken, sadece ve ancak Cerattepe direnişçilerinin yaptığıdır…
 Bu kahramanca, özverili, gözü pek ve yurtsever direniştir…
Kalbimiz onlarla birlikte ve bedenlerimizle de yanlarında olmaya hazırız…
Cerattepe’de doğa ve halk düşmanlığı  kazanamamalıdır  ve kazanamayacak…
                                                             ***
  “Çoruh Akşamları” nın bir yerinde şair bu nehri  zincirlenmiş bir esire benzeterek şöyle diyor:
   “Girdapların kararmış gözleri süzülünce
     Korkunç birer dev gibi sulara girer dağlar
    Karlı dağlar ardından titrek bir ay gülünce
  Çoruh zincir içinde bir esir gibi ağlar…
   Korkunç birer dağ gibi sulara girer dağlar…”
   Yurdumuzu yurt sevgisinden, vicdandan, “millet” saygısından yoksun soygun çetelerinin  elinde  “zincir içinde bir esir gibi” ağlatmayacağız, ağlatmamalıyız…

(*)27 Şubat 2016’da”Cumartesi Yazıları” köşemde yayınlanan bu yazıyı, “maden çıkarma” konusunun tekrar güncelleşmesi nedeniyle yeniden yayınlamak istedim. Bu arada Cerattepe’deki kıyımları durdurmak için  Ağustos 2017’de AYM’ye yapılan başvuru dosyasının orada   beklemekte olduğunu öğrendim. Yüksek mahkemelerden adalete, vicdana, yurtseverliğe uygun kararlar beklemek hakkımızdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.