9 Mayıs 2019 Perşembe

ÖRGÜTLÜ VİCDANSIZLIK, ÖRGÜTSÜZ VİCDAN


Vicdanlılık vicdansızlık,ahlâklılık ahlâksızlık,  haklılık haksızlık, iyilik kötülük gibi,  kişisel  yaşam alanlarında belirleyici olan kavramların, toplumsal   yaşam alanlarında, örneğin devletler arası ilişkilerde, çoğu kez sözel olma ötesinde pek fazla önemi ve anlamı yoktur.
              Yazıyı tasarlarken  düşünmediğim bir örnekle  başlayayım.       
             “Suç ve Ceza”nın kahramanı cinayetini tasarlarken  Napolyon’un yol açtığı ölümleri göz önünde bulunduruyordu.
        Onca ölüme neden olan  Napolyon katil değil  özgürlük kahramanı sayıldığına göre, o da  parasını insanlara iyilik amacıyla harcamak için  tefeci kocakarıyı  neden öldürmesindi?
        Cinayeti işledi, fakat bir zaman sonra vicdanının suçlamasından kurtulamadı.
         Dostoyevski,   kahramanının  kişiliğinde(ve yanılgısında) böylece, vicdan kavramının  toplumsal alandan çok  kişisel alanda geçerli olduğunu göstermiş oluyor…
 
                                                        ***
        Başlamışken Napolyon örneğiyle sürdüreyim.
        Bu kez “Sefiller”in bir bölümünde Hugo, Napolyon konusunda, anımsadığımca  ve  yaklaşık olarak şöyle demekteydi:
          “Bu kez artık kaybedecekti… Çünkü kader daha fazlasına izin veremezdi…”
            Burada da, etkisinin  kişisel yaşamda olduğunu düşündüğüm  vicdan kavramının, toplumsal alanda da  belli bir yerden sonra geçerli olduğunu dile getiren yazar önsezisiyle karşılaşmış oluyoruz…
           Bu kadarına, kötülüğün her türlüsünün  kişisel ilişkilerde de toplumsal yaşamda da eninde sonunda yenilgiye uğrayacağına itirazım yok….
           Yaşamın akışı, iyilik gereksinimi onu  alt edecektir.
          Fakat nasıl, ne zaman ve ne pahasına?
          Toplumsal ilişkiler alanındaki  vicdansızlıkların yenilgiye uğratılmasında işi kadere mi bırakacağız?
    Örgütlülük, örgüt, örgütlenme kavramları burada karşımıza çıkıyor.
                                                      ***
        Yüksek Seçim Kurulu adlı kuruluş, bu satırları yazmakta olduğum pazartesi gecesi  adaletsiz bir karar verdi.
           Adalet kavramı da, tıpkı yazının girişinde sıraladığım kavramlar gibi, kişisel yaşam ilişkilerinde  elle tutulur bir gerçekliktir.
           Adaletsiz davranan kişiyi suçlar, gerekirse onunla ilişkiyi keser, cezalandırılmasını sağlamaya çalışırız.
           Toplumsal ilişkilerde ise, erkler ayrılığı ilkesi ne ölçüde yürürlükte olursa olsun, adalet kavramı ve kurumları iktidar olgusundan tümüyle bağımsız olamaz.
           Çünkü önünde sonunda bir “üst yapı” kurumudur.
           Adaletin halkın adaleti olması, halkın örgütlenme düzeyi ölçüsünde gerçeklik kazanır.
           Halkın(vicdanın) örgütlü olmadığı, ya da yeterince örgütlü olmadığı toplumlarda, vicdan, adalet, haklılık, iyilik vb. kavramların vicdansızlıkla, adaletsizlikle, kötülükle  savaşımda  kazanacağı başarı sınırlıdır.

                                                   ***
         “Örgütlü vicdansızlık” sınıfsal bir örgütlenmedir.
           Devlet erkini ele geçirip kendisi devlet olduğunda örgütlülüğün en yüksek aşamasına ulaşmış demektir.
            Onun bütünüyle  yenilgiye uğratılması için vicdanın da toplumsal, sınıfsal  örgütlenmesi gerekir.
           Bizde bu konuda yeterince kavranılamayan , öyle sanıyorum ki, örgütün partiden  ibaret  sanılıyor  olmasıdır.
         Konumuz vicdanın  toplumsal  örgütlenmesi ise, böyle bir örgütlülüğün asıl unsurları,  işçiler, köylüler, küçük esnaf ve az gelirli  memurlar başta olmak üzere, emekçi kitlelerin sınıfsal, sendikal örgütlenmeleridir.
         Parti bu örgütlenmelerin  kendisi değil bir üst kurumu, denebilir ki toparlayıcı, yönlendirici , birleştirici üst aklıdır…
         Tek başına partili olmak, bir partiyi desteklemek, örgütlü olmaya yeterli sayılamaz.
         Sınıfsal anlamıyla örgütsel alt yapısı güçlü olmayan(gücünü sendikalardan, meslek örgütlerinden almayan) bir partinin yönlendireceği kitlesel hareketlerin
sürekli  bir etkisi olamayacağı da , görülen, bilinen bir gerçekliktir.
         “Örgütlü vicdansızlık”la “örgütsüz vicdan” arasındaki kavgada sorunlar, belirsizlikler, düş kırıklıkları  buralardadır…
        Buna karşın ve yine de, ülkemiz  ( yaklaşık iki yüz yıldır!)nice sıkıntılara, baskılara,engellemelere ve kıyımlara  rağmen, vicdanın hem sınıfsal hem partisel örgütlenmesi anlamında küçümsenemeyecek yol almıştır ve almaktadır…
        Vicdan örgütlü vicdansızlığa karşı örgütlenebildiği ölçüde , farklı toplumsal sınıflardan ve çevrelerden kişiler ve örgütler de, hem  kişisel ve genel vicdan ölçülerine hem de güç dengelerine göre konumlarını belirleyecektir…

Ataol Behramoğlu/Kültür ve Siyaset/080519

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.