3 Ekim 2016 Pazartesi

BİR SOKAK KONUŞMASINDAN


     Sokak hem edebiyat hem siyaset  bakımından bazen  kitaptan daha öğretici olabilir.
    Söylendikleri an uçup gitseler de sokak konuşmaları   yaşanmakta olan zamanın ruhunu, enerjisini yansıtırlar.
   Günlük yaşamın nabzı orada, o konuşmalarda atar.
   Bunlardan birini,birkaç gün önce duyduğumda ilgimi çeken  kısacık bir karşılıklı konuşmayı  azıcık irdelemek istiyorum…
                                       ***
         Ekmek aldığım fırından ayrılmaktayken, içeriden, unutmamak için zihnimde tekrarladığım, daha sonra not ettiğim bir konuşmanın  ilk cümlesi geldi:
            -Sarayın damadı dün çıktı….
         Bunu hemen ardından ikinci cümle izledi:
               -Müjdelerle çıktı…
    Ekmeği alıp parasını ödemekteyken,   arkadaki tezgâhta,, alaca karanlıkta  hamur yoğurmakta olan yaşlıca bir fırın işçisi ile yoğrulmuş hamuru  ocağa süren gençten bir başka işçi gözüme çarpmıştı.
          Yukarıdaki sözler dişleri eksik bir ağızdan çıktığı için, belli ki yaşlıca olan tarafından söylenmişti.
           Aynı sesin sahibi, kendi kendine, ya da ortaya konuşuyormuşçasına , sözlerini sürdürdü:
                   -Elektriğe zam yok dedi…Gaza zam yok dedi…
         Daha genç bir sesten iki sözcüklük soru geldi:
                       -Kim çıktı?
          Konuşmayı başlatanın yanıtı da  iki sözcükten ibaretti:
              -İmparatorun damadı…
                                            ***
      Uzun uzun anlattığım, aslında göz açıp kapayasıya gerçekleşen bu  kısacık  karşılıklı konuşmada;  daha doğrusu  tonlamalardan anladığımca bu iki kişinin belki birbirlerine de bakmaksızın kendi kendilerine yaptıkları  bu konuşmada beni etkileyen şey neydi?
         Düşündüm ve şu sonuçlara vardım:
          Özellikle söyleyişin biçimi, cümle yapısı…
          Apansız söyleniveren ilk cümle, sonunu merak ettiren bir yüklemle noktalanmıştı: Çıktı.…
           Nereye, nasıl, neden?
           Soruların yanıtı sonraya bırakılmış, ikinci cümle sanki merakı arttırmak için  verilen kısacık bir es’in  ardından gelmişti…
              Fakat onunla da  yanıt verilmiş olmuyor, “müjdeler” sözcüğüyle merak daha da  arttırılıyordu…
                Açıklama cümlesi  gecikmeksizin geldi… “Damat” elektriğe, gaza zam yapılmayacağı “müjdeleri”ni vermişti…
                                    ***
      Usta bir yazarın elinden çıkmışçasına kurgulanan bu diyalogun içeriğini ise şöyle yorumladım:
                    Maksim Gorki’nin “Yaşanmış Hikâyeler”indeki devrim öncesi Rusya’sının atmosferini anımsatan bir ortamda,  alışverişin yapıldığı dar bir pencerenin arkasındaki tezgâhta çalışmakta olan görmüş geçirmiş fırın işçisi ,  filozofça bir ironiyle,“saray”la,”damat”la, “imparator”la dalgasını geçiyor, sözlerinin hem söyleniş biçimi, hem seçtiği sözcüklerle, “müjdeler”inizi alıp başınıza çalın demeye getiriyordu…
                  Henüz böyle bir kıvama ulaşamamış daha genç işçi ise kendini çalışmaya kaptırmış,  mekanikleşen hareketleri arasından  kulağına çarpan sözcükleri  kendisi de mekanikleşmiş olduğu için tam olarak izleyemiyor, anlayamıyordu…
                                                          ***                                                        
  Sonuç olarak söylemek istediğim, hem siyasetçinin, hem edebiyatçının, hem de en kısa yoldan  karamsarlığa pek yatkın aydınımızın, tabii istiyorlarsa eğer,  sokağı görüp işitebildikleri ölçüde , kısır döngüden, dar düşünce ve duygu kalıplarından daha kolay kurtulabilecekleridir…  

Ataol Behramoğlu/Pazartesi Notları/031016


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.