7 Haziran 2014 Cumartesi

BALYOZ KİTAPLAR


Halkımızın askere ve subaya sevgi duyduğu, asker ocağı diye adlandırılan ordunun yakın zamanlara kadar en güvenilir kurumların başında geldiği bilinen bir gerçektir.
Sadece geçen yüzyıldan günümüze yaşanan nice acılara karşın askerlik kutsal bir kurum olarak görülmüş, ülkenin en sıkıntılı zamanlarında subay üniforması bir kurtarıcı olarak algılanmıştır.
Türkiye’de ordunun bu özel konumu nereden geliyor?
Öncelikle Osmanlı’nın son yüz yıllarından başlayarak bütün aydınlanma girişimlerinde öncülüğünden.
İlerici, aydınlanmacı eğitimin subay yetiştiren okullarda başlamasından.
Kurtuluş savaşımızın başarısını, Cumhuriyetin ve ulus devletin kuruluşunu orduya, askere, yurtsever subay kadrolarına borçlu oluşumuzdan.
Bütün bu başarıların önderinin bir asker oluşundan…
Öyle sanıyorum ki çok az ülkenin tarihinde ordunun ve askerin bunca özgün ve önemli yeri vardır.
12 Mart ve 12 Eylül süreçlerinde ordu eliyle yaşatılan zulme, bu kurumdan çıkmış üniformalı cellatlara karşın ordunun saygınlık ve güvenirliğini koruması bu nedenledir.
***

Fakat günümüz siyasal iktidarınca ve arkasındaki emperyalist destekle Türk ordusunun bu gün içine düşürülmüş olduğu durum, içler acısı ve onun da ötesinde ülkenin yok edilmesi yönünde tasarlanıp uygulamaya konulmuş çok belirleyici bir adımdır.
Bu gün Türkiye’de haklı ya da haksız “ordu vesayeti” denilen şeyin izi kalmamış, buna karşılık ülke bir polis devletine dönüştürülmüştür.
Ordu polisin karşısında çok daha güçsüz konumdadır ve her ikisi birden ülkenin hizmetinde olmaktan çok daha fazla günümüz siyasal iktidarının emir kulu durumundadır…
Şimdi tasarlanan, hiç kuşkusuz, askeri okullardaki ilerici, aydınlanmacı, yurtseverci eğitimin ortadan kaldırılarak, ordu kadrolarının da polisleştirilmesi ve imam hatipleştirilmesidir…


***
Balyoz” diye adlandırılan “kumpas”ta yaşatılan ve yaşatılmaya devam edilen adaletsizlik, zulüm ve işkence, ancak bu görüş açısından bakıldığında anlaşılabilir.
Kısa süre önce yaşamını cezaevinde yitiren kurmay albay Murat Özenalp’in eşi Semra Özenalp, birkaç gün önce kendisiyle yapılan söyleşide(Aydınlık, 4 Haziran) bu gerçeği şöyle dile getiriyor: “Ne kadar güvenilir, yurtsever insan varsa, hepsini zindanlara attılar.” İçinde en ufak bir vicdan kırıntısı olan herkesi duygulandırması, utandırması, isyan ettirmesi gereken konuşmasında sayın Özenalp, yurtsever subaylara karşı işlenen bu suçun onların ailelerine, çocuklarına karşı da işlenmiş olduğunu belirterek sözlerini şöyle tamamlıyor:
Zindanlardaki yurtseverlerin hepsi çıkıncaya kadar Balyoz bizim hayatımızdan çıkmayacak…”
Sevgili Semra Hanım, sadece sizin, sizlerin değil, hiç birimizin, insanım demek hakkına sahip olmak isteyen hiç kimsenin hayatından çıkmayacak, çıkmamalı…


***
Balyoz tutsakları, birbiri arkasına, alçaklığın, yasa tanımazlığın, vicdansızlığın, ülke düşmanlığının başına balyoz gibi inen kitaplar yayınladılar,yayınlamaktalar… Bu kitaplardan her biri, yapılan haksızlıkları, ülkeye ve ordusuna karşı bu günkü siyasal iktidarca ve ortaklarınca işlenen suçları, kanıtlarıyla, bire bir tanıklıklarla gözler önüne seriyor. Yazarlarını ve bütün Balyoz tutsaklarını saygıyla, sevgiyle selamlayarak, bana onur veren imzalı ithaflara ayrıca teşekkür ederek, gözden kaçırmış olabileceklerimi daha sonra eklemek üzere Balyoz Kitaplar’ın bir listesini veriyorum:
Türk Ordusuna Balyoz(Emek.org.Ergin Saygun/Kaynak Yayınları), Hedefteki Donanma(Em.tümgeneral Cem Gürdeniz,Kırmızı Kedi Yayınları) Paşa Paşa Yatacaksınız( Albay İkrami Öztorun,Bilgi Yayınevi), Kapı(roman, Deniz kurmay yarbay Cem Okyay,Kırmızı Kedi Yayınları),Yeniden Kazanmak(Em.Tümgeneeal Soner Polat, Kaynak Yayınları),Vatan Nasıl?(Deniz kurmay Albay Yusuf Afat,IQ Kültür Sanat Yayıncılık), Er Mektubu Görülmüştür(Kırmızı Kedi Yayınları).
Bu listeye sayın İlker Başbuğ’un yapıtlarını ve Tuğamiral Turgay Erdağ’ın “Sözümü Tutuyorum” adlı çalışmasını eklemek gerekiyor…
Bir başka yazımda dile getirdiğim gibi, bizler yaralarımızı iyileştirmeyi başarırız. Alçaklar ise sonsuza kadar alçak olarak kalacaklar… Özellikle de bu kitapların yadsınamaz tanıklığında….




Ataol Behramoğlu/Cumartesi Yazıları/070614


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.