Ülkemizde yaşanmakta olanları izlerken,
insan ister istemez “alçalmada bir sınır” yok mudur, bu böyle ne kadar sürüp
gidebilir diye sormadan edemiyor…
Alçalmanın(alçaklık diye de okunabilir),
yalanın, kötülüğün bir sınırı yok mudur?
Akla ilk elde “ilahi adalet” kavramı
geliyor.
Halkımız bu anlamda kendine bir rahatlama
yolu bulmuş.
Bu dünyada yapılan kötülüklerinin “öbür
dünyada” cezalandırılacağına ilişkin oldukça yaygın ve kolayca değişmez bir
inanç olduğunu biliyoruz.
“İlahi adalet” kavramını bu dünyaya
uygulamak olası mı?
Daha açık bir deyişle, hukuk yoluyla
cezalandırılmasa da yapılan kötülüğün bu dünyada cezasız kalması söz konusu
olabilir mi?
Bu noktada karşımıza “vicdan” kavramı
çıkacaktır…
***
Vicdan sözü “çevremizdeki insanlara ve
topluma karşı ahlâki sorumluluk duygusu” olarak açıklanıyor.
Yeterli değil kuşkusuz, yine de bu
açıklamayla vicdanın ne olup olmadığı konusunda fikir edinebiliyoruz.
Bazı dillerde vicdan sözcüğü bilinç
kavramıyla eş anlamlı olarak kullanılıyor.
Bunda da bir doğruluk payı var.
İnsan kişiliği, bilinçle biçimleniyor.
Bilgilerimiz, bildiklerimiz kadar
insanız.
Fakat bunları yazmakta olduğum anda
bile, pek de böyle olmadığını
düşünüyorum.
Bilgi sahibi bir sürü alçağın yanı
sıra bilgileri sınırlı ne kadar iyi, doğru, dürüst insan olduğunu biliyoruz…
Bu da karşımıza yine irdelenmesi
gereken sorular çıkarıyor…
***
İnsan yaptığı şeyin kötü olduğunu bile
bile neden kötülük yapar?
Apaçık
gerçekler karşısında yalanda neden ve nasıl direnir?
Vicdanının sesini susturmayı nasıl
başarır?
Ya da, bilinç ve vicdan arasında
bilemediğimiz gizli yollar, karanlık koridorlar, labirentler mi bulunmakta?
Bunu aslında o türden insanlara sormak
gerekir, fakat yanıt alamayız, ya da şaşırtıcı yanıtlarla karşılaşılır.
Birkaç gün önce bir gazetemizde,
Hitler’in başlıca suç ortaklarından Göring ya da Gobels’in sorgu sırasında söyledikleri vardı.
Aslında Yahudileri çok severmiş. Kendisine
gaz odalarına ilişkin fotoğraflar gösterildiğinde de bütün bunların çok korkunç
olduğunu söylemiş.
Ne dersiniz, ya da demezsiniz?..
***
Günümüz Türkiye’sine gelelim.
Shakespeare’in tragedyalarından birinde “Anne,
beni öldürdüler” diyen çocuk gibi “Vurmayın, öldüm” diye delikanlıya vurmaya
devam eden alçakların alçalmalarının sınırı nerede sona eriyor?
Bu alçaklar, şimdi nasıl yemek yiyor,
nasıl uyuyor, nasıl nefes alıp veriyorlar?
Göstericinin başına ateş ederek ölümüne neden olan polis
vicdanen rahat mı?
Yaşamını hiçbir şey olmamış gibi
sürdürebilecek mi?
İşlediği suçun cezasını hukuken çekerken
bile vicdanları rahat olmayan insanlar kuşkusuz varken, bu polis memuru korunup
kollanıyor olmasının tedirginliğini duymayacak mı?
Ya bir katili ya da katilleri kollayan
savcılar, yargıçlar, bütün bir adalet sistemi, bütün bir siyaset?
Kirli, karanlık, sahte içeriği gün
gibi ortadayken, Ergenekon ve Balyoz diye adlandırılan utanç davalarında ve
benzerlerinde, alçalmanın hizmetinde kalmayı ısrarla sürdüren hukuk, hukukçu?
***
Birbiri ardına sıraladığı yalanlat
birbiri ardına yüzüne vurulmaktayken,
bunlar için özür dilemek
yerine yeni yalanlar uydurmayı sürdüren siyasetçi,
bunun bir alçalma olduğunun
farkında değil mi?
Alçalma, nereye kadar?
Alçalmakta olan uçağın hedefi,
tekerleklerini yere koymaktır.
Alçalmakta olan insan için, insanlığın bunca
birikiminden sonra, akla ve vicdana aykırı hiçbir hedef olamaz.
Olsa olsa, çapına ve verdiği zararın
ölçüsüne göre, kendi çevresi, ülkesi ya
da bütün bir insanlığın lanetine uğramış olarak, yere çakılacak ve paramparça
olacaktır.
Ataol Behramoğlu/Cumartesi Yazıları/200713
Yazılı medyada yazarın izni olmadan yayınlanamaz..
Yazılı medyada yazarın izni olmadan yayınlanamaz..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.