Gerçi bu yazı yayınlandığında
tatil sona ermiş olacak, fakat yazıyı yazmakta olduğum şu anda bir tatil
beldesindeyim.
Haydi adını da yazayım: Bodrum
Sanki sihirli bir çınıltıya sahip bu sözcük.
Bodrum’un başka tatil
beldelerimizden daha farklı bir anlamı ve yeri var gibi..
Nereden geliyor olabilir bu farklı anlam?
En başlara, Halikarnas Balıkçısı’na kadar gitmeye gerek yok.
Zaten şu anda Bodrum ilçesinin ve ona bağlı yerleşim yerlerinin sokaklarını,
otellerini, motellerini dolduran yerli
yabancı yazlıkçılardan , ya da Bodrum’u mesken tutmuşlardan kaç kişi bilir Balıkçı’nın adını ve bu adın
anlamını.
Nedeni ne olursa olsun Bodrum’un bir büyüsü, farklı bir çekiciliği
olduğu kuşkusuz.
Bu, kimlileri için rutubeti az havasıyla, kimileri için tekne turlarıyla, kimileri için
gece kulüpleriyle, kimileri için magazin dünyasının ünlülerinin bu
tatil beldemizi mesken tutmuş olmasıyla
ilgili olabilir.
Bizim bu yaz bir haftadan azıcık fazla tatilimiz için, çeşitli seçenekler arasından Bodrum’u
seçmemiz , birleşik olarak yazılan iki sözcüğün oluşturduğu tek bir sözcükle ilgiliydi daha çok: Günışığı.
Şimdi adı “Göltürkbükü” gibi benimseyemediğim bir biçime dönüştürülmüş
Gölköy sahilindeki bu otelde on yıl kadar önce birkaç gün kalmıştık.
Yabancı otel motel adları arasında bu Türkçe sözcük gerçekten de bir
inci tanesi gibi ışıldıyordu.
Tıpkı sahipleri Mehmet ve Ercan kardeşler gibi bu adın da değişmemiş
olduğu görmekle ayrıca sevindik.
*** *** ***
Amacım Bodrum’u değil, bir tatil beldesinde olmayı yazmaktı. Yine de
kocaman bir giriş paragrafı Bodrum’a ayrılmış oldu…
Her ne ise… Ağustos ortalarının serin bile sayılabilecek bir akşamüstüne
doğru, kafa kafaya vermiş bir ılgın ve bir palmiye ağacının altındaki bir
masada, (Günışığı’nın sahiplerinden Mehmet’in sözleriyle) “karayel gibi esen
bir meltem”in hızlandırdığı dalgaların
kesintisiz sesine kulak vererek bu satırları yazmak kuşkusuz ki bir mutluluk…
Fakat nereye kadar?
Aklınız ülkenizde ve dünyada olup
bitenlerde…,
Daha doğrusu bir türlü bitmek bilmeyen, olmaya devam edenlerde…
Bir tatil beldesinde olmak bunların zihninizden silinmesini sağlamıyor.
Zaten isteseniz de silemezsiniz…
Bu bir insan karakteri, kişilik sorunu…
*** *** ***
Sürekli olarak bir tatil duygusu içinde yaşayan, ömürlerini tatile
çıkmış gibi sürdüren insanlar var mıdır dersiniz?
Herhalde olmalıdır…
Bu gibilerin böyle duygular yaşamaları için tatil beldelerinde olmaları
da zorunlu olmasa gerek.
Kafalarını boşaltmaları, kapılarını ve pencerelerini kendi kişisel
yaşamları dışında her şeye kapalı tutmaları yeterlidir.
Bunun gerekçelerini bulmakta da başarılıdırlar.
Onlara kalırsa, sen ne yaparsan
yap dünya zaten bildiği yolda ilerleyecektir.
Zaten her şeyi kapkara görmenin de anlamı yoktur…. gibi avuntular,
kendini kandırmacalar…
Bireyciliğin bin bir çeşit kılıfı, gerekçesi…
*** *** ***
Bir tatil beldesinde olmak kuşkusuz ki gerekli ve güzel bir şey…
Fakat ne kadar mutlu olursanız
olun, tatil duygusu da bir süre sonra tekdüzeleşerek can sıkıntısına dönüşmeye
başlıyor…
Bu sürenin uzunluğu ya da kısalığı, yukarıda değindiğim gibi, kişiye
göre değişen bir şey…
Kimileri bütün bir yaşamı tatilde gibi yaşamaktayken, bazı başkaları
için bu tatil duygusu birkaç günde sona eriyor…
Ne kadar yorucu olsa da çağdaş kent yaşamının ritminden kopamayan,
böyle bir kopmayı kaçaklık ve sonucundaki kaçınılmaz yozlaşma sayan
bu ikinci tip insanlar için sanırım en doğrusu, bu bir kaç günlük
kesintisiz tatiller dışında kalan yaşamı parçalara ayırmaksızın, bütünlük içinde yaşamayı başarabilmek…
Ataol
Behramoğlu/Pazar Söyleşileri/260812
Yazılı medyada yazarın izni olmadan yayınlanamaz..
Yazılı medyada yazarın izni olmadan yayınlanamaz..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.