10 Eylül 2020 Perşembe

BÜYÜK GÜNLERİN YÜZÜNCÜ YILINDA

       Geçen yıl 19. Mayıs 1919’un yüzüncü yılındaydık

        Sadece 19 Mayıs’ın mı?

       Erzurum, Sivas Kongreleri, Amasya Bildirisinin yayınlanması, Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının Ankara’ya ayak basışları hep geçen yıl yüzüncü yıllarını tamamladı.

            Bunların  yanı sıra Mondros Ateşkes Antlaşmasının(Ekim 1918) ardı sıra Türkiye’nin paylaşılmasının tescillendiği Paris Konferansı, İstanbul ve İzmir’in işgal edilmeleri, İtilaf Devletler birliklerinin ülkenin çeşitli yörelerine girmeleri 1919’ün acı olaylarıdır.

           Yine geçtiğimiz yıl,  Mayıs’ta Sultanahmet’teki ilk büyük mitingin;  Mayıs’ta İzmir’in işgali sırasında Hasan Tahsin’in düşmana ilk kurşunu atmasının,Haziran’da Aydın’da Yörük Ali  kahramanlığının, Ekim’de Maraş’ta Sütçü İmam’ın işgalciye ilk kurşunu atışının da 100. Yıldönümleriydi…

              Kaç öğretmene ulaştı bilmem, ya da kaç öğretmenin  haberi var? Bütün bu olaylar ve başkaları  geçen yıl Cumhuriyet  kitapları arasında “ 19 Mayıs’ın 100. Yılında Çocuklar İçin 1919 Dersleri” başlığıyla , öğretmen ve öğrenciler arasında bir  okuma tiyatrosu olarak kurguladığım kitapçıkta sıralandılar…

                                                       ***

      Bu yıl 23 Nisan 1920’nin yüzüncü yılındayız…

       Sadece 23 Nisan’ın mı?

       Bu yıl aynı zamanda İstanbul’da Meclisi Mebusan’ın Ulusal Ant’ı( Misakı Milli) ilan etmesinin, Mart ayında İstanbul’un resmen işgal edilmesinin ve hemen ardından bu Meclis’in kapatılarak tutuklanan aydınların Malta adasına sürülmelerinin, gerici iç isyanların, Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının  Şeyhülislam Dürrizade  fetvası  ve padişah onayıyla idama mahkûm edilmelerinin,   Yunan karargâhının Selanik’ten İzmir’e taşınmasının Antep’te Şahin Bey kahramanlığının  da yüzüncü yılıdır.

          Bu olayların benzer bir kurguyla sıralandığı kitapçık da tamamlandı ve  bu yıl  yine Cumhuriyet Kitapları arasında yer alacak.

              Kaç öğretmen farkında olacak, kaç öğretmene(ya da anne babaya ve böylece çocuklara) ulaşacaktır bilemem, fakat ben(kitapçıklardaki öğretmen olarak) bu çalışmadan heyecan duyuyor, çocuklarla birlikte çok şey öğreniyorum…

          Örneğin bu yıl yayınlanacak  kitapçıktaki söyleşinin bir yerinde çocuklar öğretmene, neden  İstanbul değil de Ankara başkent seçilmiş diye soruyorlar….

      İstanbul’un işgal altında oluşu kuşkusuz bir neden. 

           Ama bu soruya  bir yanıt daha var ki  öğretmen de öğrencileriyle  birlikte  “Söylev”den öğreniyor bunu. ..Atatürk’ün kendi sözleriyle yanıt şöyle: 

   “….Hükümet merkezi öyle bir yerde olmalıdır ki,  bakışlarını ülkenin bütün yörelerine eşit surette yönlendirebilsin. Eğer ülkenin bir köşesine çekilirsek, bu durumda bayındır olmayan ve bizden uzak olan yerleri unutabiliriz.

     Anadolu'nun bugün istisnasız her noktası bir harabe halindedir, baykuş yuvası halindedir. Ne için böyledir? Bunun birçok sebepleri vardır. Fakat o sebeplerden biri de hükümet merkezinin İstanbul'da olmasıdır. İstanbul lâtif ve geniştir, ülkemizin en bayındır ve uygarlaşmış bir yeridir. Fakat bu uygarlık ve genişlik içinde bütün bakışlarımız, bütün varlığımız içe dönük kalmıştır. Asıl gerçek ve doğal kaynaklar gözlerden uzak kalmıştır. Onunla ilgilenememişizdir..

     Bu ülkede çalışmak isteyenler ve bu ülkeyi idare etmek isteyenler ülkenin içine girmeli ve bu zavallı milletle aynı koşulları yaşamalı ki, ne yapmak lazım geleceğini ciddi olarak hissedebilsin. Bir insan Ankara'da başka türlü düşünür; İzmir'de, İstanbul'da başka türlü düşünür; Paris'te büsbütün başka türlü düşünür. Dolayısıyla, onun için hükümet merkezinin Anadolu'da olması lazım gelir.”

         

          Buraya alırken kısaltmaya kıyamadığım bu olağanüstü öngörülü sözlerde, bu gün de hepimizin çıkaracağı dersler olsa gerek..


                                        ***

             Önümüzdeki yıl, 1921-22-23 derslerini tek bir kitapçıkta kurgulayarak  çocuklarımız için 19 Mayıs 1919/29 Ekim 1923 arasını kapsayan dört yılı  böylece  üç kitapta toplamış olmayı tasarlıyorum…

       Bakalım…


Ataol Behramoğlu/Kültür ve Siyaset/09092020

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.