3 Haziran 2020 Çarşamba

MENDERES




      Menderes’in başbakanlığındaki Demokrat Partisi yönetimi benim  orta okul ve lise yıllarıma rastladı.
       Aile büyüklerimiz seçim sırasında oylarını sanırım Cumhuriyet Halk Partisine vermişlerdir. Fakat sözünü ettiğim yıllarda aile içinde siyaset konuşulduğunu anımsamıyorum.
       Buna karşılık, Atatürkçü ve yurtsever olmak tartışmasız değerlerimizdi.
        Altmışlı yıllara doğru(lise döneminde) yaşamına edebiyat üzerinden hümanizm girecek, o da beni 60 sonrasındaki sosyalizme hazırlayacaktı.
       Okulda da siyaset konuşulduğunu anımsamıyorum. Ne öğretmenlerden bu yönden telkinler geldiğine, ya da biz öğrencilerin kendi aramızda siyaset konuştuğumuza ilişkin bir anı ya da izlenimim yok.
         Sadece(sanırım daha önce de sözünü ettiğim) tek bir anımı paylaşayım…
            Bir  dersimizde  bir öğretmenimizin, o sırada o şehri ziyaret etmekte olan muhalefet lideri  İsmet İnönü hakkında  küçültücü sözler söylemesini  yüksek sesle protesto ederek sınıfı  terk ettiğimi şu andaymışçasına anımsıyorum. ( Günümüzde bir  gencin yedi yıl önceki bir tweeti nedeniyle yargılandığını düşündüğümde,   anlattığım olay nedeniyle başıma bir dert gelmemiş oluşunu; o günlerde -hiç değilse sıradan, günlük  yaşamda- daha özgür ve korkusuz  olunduğu  sonucuna varıyorum…. 

                                                       ***
  
               
       Demokrat Parti  döneminde işlenen suçlar 27 Mayıs 1960 sonrasında bir bir ortaya dökülecekti.
              Bunların en başında Kore savaşında Amerikan emperyalizminin yanında taraf olmamız gelir.
               Yasaklı Nâzım Hikmet’in orada akıtılan kanların hesabını sorduğu şiirlerini sonradan okuyacaktık.
                Bugün Menderes’i demokrasi şehidi olarak göklere çıkaranlar, örneğin,
“Korede Ölen Bir Yedek Subayımızın Menderes’e Söyledikleri” başlıklı şiiri okumalılar.
                Bir başka büyük suç İstanbul’da yaşayan Rum kökenli Türk yurttaşlarına karşı 6-7 Eylül 1955 tarihinde girişilen, ölümlere ve yaralanmalara da yol açan ve bu insanların her şeylerini  geride bırakarak anayurtları Türkiye’den kovulmalarıyla  sonuçlanan zorbalık, yağma ve çapul hareketinin örgütlenmesidir.  
             Nâzım Hikmet’in vatan haini ilan edildiği, sola karşı 1940’larda başlayan baskı ve zulmün  daha da şiddetlenerek sürdüğü 1950’lerin özellikle ikinci   yarısında, ülkenin tek parti ve tek adam diktasına sürüklenmekte olduğu hiçbir yalanın ve demagojinin örtemeyeceği gerçeklerdir.
             Sözünü ettiğim lise öğrenciliğim döneminde radyolarda  okunmaya başlanan “Vatan Cephesi” listeleri ise,  bıktırıcı can sıkıcılığıyla, şu andaki gibi kulaklarımda ve belleğimdedir.
                 O yılların Menderes’i de, fotoğraflarındaki şık giyim kuşamı, özenle taranmış saçları,  kibar ve uygar görünümüyle bağdaşmayan söylevlerindeki  suçlayıcı sözleri ve ses tonuyla yine şu andaymışçasına belleğimdedir…
          Siyaset insanlarına (ve genellikle insana) bakarken , sözler kadar onları söyleyen kişinin bireysel  özelliklerini de gözlemleyip hissetme  gibi bir özelliğim  o yıllarda da olmalı ki  , 1960’lara  yaklaşan bir süreçteki Menderes’te bir sıkışmışlığın çırpınışlarını  hissettiğimi ve içimde ona karşı bir acıma duygusu uyandığını itiraf ederim…
  
                                                   ***
          Yassıada duruşmalarında , kibar, fakat fazlaca  aşağıdan alışları da sanırım pek çok kişi gibi bana da üzüntü verici görünmüştür.  Tutukluluk günlerinde aşağılandığı, hakarete uğradığına ilişkin söylentiler ne ölçüde doğru, ne ölçüde abartılıdır bilemem. Fakat hiçbir biçimde ve ölçüde kabul edilemez. Yürürlükteki ceza yasasına göre verilen idam hükümlerinin uygulanmasının ise, darbe hukuku bakımından açıklanması olsa bile , insani ve vicdani bir  açıklaması olamaz.

                                                 ***
            Benim için   27 Mayıs darbesi bir  devrimdir..Kimliğimi  o devriminin sonucu olan   1961 Anayasasının sağladığı özgürlük ortamına borçluyum. 
Bunu da yüksek sesle dile getirmekten  onur duyarım. Günahları ve sevaplarıyla tarihe mal olmuş bahtsız bir siyasetçinin adını kullanarak kendi suçlarını örtmek isteyenlerim  çabaları ise boşunadır. Tarih kimi kez geriye doğru gidiyor görünse de asıl ve temel gidiş hep ileriye doğru olmuştur.
                

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.