10 Temmuz 2019 Çarşamba

ŞİMDİ SAİT FAİK OKUMAK


       Seçimi kaybedenler 24 Haziran seçiminin yaşattığı sevinç kursağımızda kalsın diye   ellerinden geleni yapmaktalarken , buradaki kitaplığımın bir köşeciğinde kalmış “Mahalle Kahvesi”nden Sait Faik okuyorum.
            Buradaki derken, İstanbul dışında, yazları geldiğimiz Foça’dayım. 24 Haziran için İstanbul’a bir günlüğüne gidip geldik. Beşiktaş’ta oyumuzu verip geceleyin yine Beşiktaş’ta büyük coşkuya katıldık. Sonra İstanbul Hava Limanı denilen, bir arkadaşın haklı olarak hava limanından çok AVM’ye benzettiği ıssızlıktan geçerek buraya döndük.
           Neden ıssızlık, diyeceksiniz. Git git bitmek bilmeyen yollarıyla bu yeni hava limanı, tıpkı AVM’ler gibi, geceleri  geç saatte açık kalan  birkaç kantin dışında dükkânlar kapandığı için ıssızlaşıyor.. On binlerce ağacın katledilerek,kuşcağızların geçiş yolları  işgal edilip engellenerek, işçi ölümleri pahasına el çabukluğuyla kotarılan  bu AVM-Havalimanının uzun yaşama şansı olacağını pek sanmıyorum. Bu iktidarın gitmesiyle birlikte, yapılan sakat işler arasında İstanbul havalimanı da sanırım gözden ve elden geçirilecektir. (Atatürk Hava alanını anılarımızla birlikte elimizden alanların, orayı özel havaalanları olarak  kullanmaları hem ayıp, hem hepimize hakaret değil mi? Diktatörlükler de içinde olmak üzere böyle bir özel hava alanı uygulamasının  olduğu  bir başka ülke var mı?)
                                                                        ***
             Bu iktidar denildiğinde akla ilk gelecek suçlarından biri olan, Gezi direnişinin de başlıca nedeni (durdurulamazsa şu anda Ortadoğu Üniversitesi alanındaki) ağaç  katliamından söz etmişken, “Mahalle Kahvesi”ndeki hikâyelerden birinden, “Bahçe”den bir alıntı yapalım:
               “Sabahleyin çok erken uyandım. Gözümü açar açmaz, karşı pencereden gözlerime öyle güzel, bakımsız gibi bir koruluk ilişti ki hayretler içinde kaldım. Önümde büyük ağaçlar, hışırtılar içinde sessiz küçük yollar, değişik değişik ağaçların, değişik değişik renkte yaprakları,
kırmızıdan, çürük renginden sarıya, yemyeşile, koyu açık yeşile,hatta beyaza kadar dönen bir kuru yaprak mahşeri ,sabahın hafif sessizliğinde bir bahçe vardı.!”
             Edebiyatta da artık pek karşılaşılmayan bu doğa betimi, bu doğa sevgisi, renklerin sıralanışı, yitirdiğimiz nice şeylerin özlemini duyumsatıyor.

                                                           ****
           Bir renk ustası Sait Faik.  Bir renk sevdalısı.  Renkçi bir ressam gibi paletindeki renkleri ve renk karışımlarını bir biri ardına yerleştiriyor tablosuna.
         “Plajdaki Ayna”da karşılaşıp konuştuğu çocuğu betimleyen cümleler izlenimci bir ressamı kıskandırabilir:
                 “”Açık mavi gözlerinin kırmızı kirpikleri yanıp yanıp sönüyordu”.
           Ya da:
                    “Mavi gözlerine beyazlıktan mavileşmiş bir göz kapağı altın ışıklarıyla indi”
      (Bu arada, bu öykü, harika bir Sait Faik filmi için bulunmaz bir potansiyel taşıyor.  Diyaloglar kendiliğinden hazır.)
       Renklerle sürdürelim..Sinema kapısında rastladığı “uyuzlu”nun betimlenişine bakın:
         “Ayakları çıplaktı. Büyük, sarı ela gözleri, aslında beyaz olduğu halde yer yer morarmış bir derinin içinden, baharda badem ağacı güzelliğiyle bakıyordu.”
     Uyuz ve badem ağacı güzelliği…
         Her şeyi, bütün bir yaşamı kucaklamaya hazır nasıl bir insan sevgisi, nasıl bir yaşama sevinci bu!
         “Hallaç” adlı öyküde dile getirildiği gibi:
             “O gün ne güzel bir gündü!Deniz ne serindi! Ne güler yüzlü idi sandallar, çocuklar, kadınlar!Sanki kimse kimseye bütün gün sövmemişti….Dünya yüzüne bir tek kötü lakırdı, kötü hareket, kötü düşünce o gün için-o günün başı için-insan elinden, insan dilinden, insan kafasından çıkmamış gibi bir akşam oldu.”
                                                          ***
    İnsan elinden, insan kafasından çıkmış kötülüklerle kuşatılmış bir dünyada ve ülkemizde, burada rastgele sıralanmış kitaplarımın arasında sessizce beklemekte olan “Mahalle Kahvesi” beklenmedik bir armağan gibi geldi…
        Ruhumuzu, zihnimizi biraz olsun dinlendirmek, bunca kötülüğün örselediği insanlığımızı biraz olsun koruyup onarmak için Sait Faik okuyalım.


Ataol Behramoğlu/Kültür ve Siyaset/100719

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.