12 Haziran 2019 Çarşamba

YALANCININ AMPULÜ(X)

  “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar” atasözünün tam olarak ne anlama geldiğini araştırdığınızda karşınıza pek çok yorum çıkıyor.
        Bunlardan kimileri akla yakın olsa da çoğunun zorlama ve
pek kişisel yorumlar olduğu hemen anlaşılıyor.
        Merak edenler internet üzerinden, ya da atasözlerini açıklayan
sözlüklerde bunlara kolayca ulaşabilir.
                                   
                                     ***
      Bana kalırsa konunun açıklaması yatsı sözcüğünün anlamında gizli.
      Yatsı, güneşin batışından bir buçuk saat sonraki vakittir.
       İki anlamı olduğu düşünülebilir.
        Bunlardan ilki, güneşin son ışıklarının da tamamen çekildiği,
karanlığın tam olarak çöktüğü vakit olmasıdır.
       İkinci anlam, günün son namazının kılındığı vakti niteler.
      En yoksul kişi ya da aile bile, o saatte ve sonrasında artık
ışıksız yapamaz, mumunu yakmak zorundadır...
      Mumu bile olmayan bir yoksul, eğer namaz kılan biri de
değilse, güneş batar batmaz uykuya çekilebilir...
      Fakat namaz kılan bir Müslüman’ın, yatsı namazı için de,
günün o saatinde büyük olasılıkla ışığa gereksinimi olacaktır.
      Buradan yola çıkarak yalancının mumunun yatsıya kadar
yanmasının anlamını çözmeye yaklaşabiliriz...
     Hava zaten aydınlıkken, yalancı, bu aydınlığın kendi mumunun
ışığı olduğunu söyleyerek insanları belki kandırabilir...
     Yani aslında, mumu filan yoktur...
Ama yatsı vakti gelip de karanlık çöktüğünde, yalanı ortaya
çıkacaktır...
       Bir süre belki yine göz boyamaya, insanları kandırmaya çalışsa
da, bir başka atasözümüzdeki gibi mızrak çuvala sığmayacak,yalancı yalanını daha fazla sürdüremeyeceğini görerek cezalandırılmaktan kurtulmak için büyük olasılıkla ortadan kaybolmayı deneyecektir...
                           
                                      ***
       Yalancılar, kendilerini olduğundan daha büyük, daha önemli göstermeye çalışan kişilerdir.
     Bunun için yüksekten atar; bakışlarıyla, seslerinin tonuyla,
seçtikleri sözcüklerle, davranış biçimleriyle insanlar üzerinde
egemenlik kurmaya çalışırlar.
     Sahteciliklerinin ölçüsüne göre, bunda başarılı da olurlar.
      Fakat yeri gelip de çıkarlarına öylesi uygun olduğunda, bu
kez de tam tersine, kurdun kuzu postuna bürünmüşü oluverirler...
     Kendilerini acındırmak için seslerin tonunu yumuşatır, boyunlarını
büker, bir zavallılık görüntüsü alırlar...
     Bunlar gerçekten çok tehlikeli, uzak durulması gereken kimselerdir.
       Giderek yalanlarına başkalarını olduğu gibi kendilerini de
inandırmayı başarır, büyüklük hastalığına tutulmuş akıl hastaları
gibi kendi paranoyalarının tutsağı olurlar.
       Dünyanın heryerinde akıl hastaneleri bu gibilerle dolup taşar.
      Fakat onlar, gözetim altında oldukları ve tedavi gördükleri
için insanlık bakımından tehlike oluşturmadıkları gibi, üzüntü,
yardım etme isteği, yerine göre sempati bile uyandırabilirler.
      İnsanlık için asıl tehlike, dışarıdaki paranoyaklardır...
 
                                      ***
 Zamanımıza uyması için atasözündeki mumu ampulle değiştirdim...
 Deniz feneri de denebilirdi...
 Zaten atasözlerinin en güzel yanlarından biri, her zamana,her duruma uygulanabilirlikleri değil midir?
    Öyleyse yine konumuza uygun bir başka atasözümüzle,“minareyi çalan kılıfını hazırlar”la sonlandıralım yazımızı.
    Fakat bu da çaldığın minareye bağlıdır...
     Eğer bu minare hiçbir ayakkabı kutusuna, hiçbir kasaya, hiçbir akraba evine, hatta hiçbir tıra sığmıyorsa, yatsı vakti geldiğinde gömüldüğün karanlıkta bağırıp çağırman boşunadır...
     Sahteliği anlaşılmış ampulünün de sana bir yararı olamayacaktır artık...

(*) 1 Mart 2014 tarihinde “Cumartesi Yazıları köşemde yayınlanan bu yazıyı  23 Haziran yaklaşırken güncelliği nedeniyle bir kez daha yayınlama gereğini duydum.AB

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.