29 Kasım 2018 Perşembe

ÖĞRETMENİM…



24 Kasım ülkemizde öğretmenler günü olarak kutlanıyor.
Bir çok başka ülkede ise bu tarih UNESCO’nun önerisiyle 5 Ekim olarak kabul edilmiş.
5 Ekimin nedeni,1966 yılının 5 Ekiminde Paris’te öğretmenlik mesleği ile ilgili önemli bir toplantının olumlu kararlarla sonuçlanması.
Bizde 1981’den bu yana kutlanmakta olan 24 Kasımın nedeni ise, Atatürk’e 11 Kasım 1928’de Bakanlar Kurulu kararı ile verilen “Millet Mektepleri Başöğretmenliği” unvanının 24 Kasımda yayınlanan “Millet Mektepleri Talimatnamesi” ile resmilik kazanması…
***
24 Kasım’da öğrencilerimden, öğretmen arkadaşlarımdan, kimileri öğretmen olan eski öğrencilerimden kutlama mesajları aldım.
1977 ya da 1978’de İstanbul-Çağlayan lisesinde, bir davetle yaptığım birkaç ay süreli edebiyat öğretmenliğim, benim ilk ve son lise öğretmenliğimdir.
Bu kısacık süreye ve aradan yıllar geçmiş olmasına karşın Çağlayan Lisesindeki öğrencilerimle karşılaştığım oluyor.
1960’lardaki yedek subaylığım sırasında komuta ettiğim takımlardaki erlerden bu gün artık yaşını başını almış biriyle karşılaşıp da “ komutanım” sözcüğünü işittiğimde nasıl gurur duyuyorsam, bu gün altmışlı yaşlarının ortalarındaki liseli öğrencilerim karşısında da benzer bir gurur ve mutluluk duyuyorum.
Çünkü öğretmen-öğrenci ilişkisi süreyle sınırlı olmayan, ucu sonsuzluğa açık bir buluşmadır…

***
Aceleyle yumuşak g’yi yutarak” örtmenim” diye telaffuz ettiğimiz “öğretmenim” sözcüğü, insanın içimizden koparcasına çıkan,tıpkı anne gibi, baba gibi, güven duygusu veren, kutsallığı olan bir sözcüktür…
Şimdi gerçi üniversite öğretim üyesi olarak öğretmenlikten hocalığa terfi etmiş gibi olsak da, ben “öğretmenim” sözünü” hocam”dan çok daha anlamlı ve güzel buluyorum.
Zaten sokak konuşmalarında neredeyse herkesin birbirine hocam diye hitap etmesiyle sıradanlaşan bu sözcüğün yanında “öğretmenim” mücevher gibi ışıldıyor…
***
Öğretmenim, sevgili öğretmenlerim..
Hepinizi, bir tekiniz bile dışında kalmaksızın hepinizi,içimde hiç eksilmeyen bir sıcaklıkla, sevgiyle anımsıyor, anıyor, düşünüyorum…
Bana şiir yazmam için armağan ettiği defterin ilk sayfasına “çalışkan öğrencim Ataol’a büyük umutlarla” diye yazan sevgili ilk okul öğretmenim Sıdıka Çörüşlü… Hikmet Uyanık öğretmenim, Kurtuluş İlkokulunun değişmez başöğretmeni –zihnimizde Atatürk’le özdeşleşen- Saim öğretmenimiz…
Lisede unutulmaz coğrafya öğretmenimiz Mehmet Emin Abalı, kimya öğretmenimiz Sevim Hanım, biyoloji öğretmenimiz Birsen Hanım, edebiyat öğretmenimiz Hüseyin Bey, müzik öğretmenimiz güzeller güzeli Meral öğretmen ve bizlerden birkaç yaş büyük-yazık ki yaşamdan çok erken ayrılan- sanat tarihi öğretmenimiz Hüsnü Tekin; neredeyse aynı yaşlarda olduğumuz, çok şükür altmış yılı aşkın süredir yakın dostluğumuz ve aramızdaki öğretmen-öğrenci yakınlığı -şakayla karışık da olsa- bütün sıcaklığıyla sürmekte olan İngilizce öğretmenimiz sevgili Ülker İnce…
Üniversitede bize Rusçayı bir anne gibi öğreten, şimdi doksan yaşlarını da geride bırakmış, çok sevgili Şefika Ortaylı öğretmenimiz…
Kalbimdeki yerlerini yaşamım boyunca koruyan ve yaşadığım sürece de koruyacak olduğum bütün o öğretmenler, öğretmenlerim…

***
Kitap fuarlarında imzalatma sırasının gelmesini sessizce bekleyen, kadın, erkek, yaşlıca, ya da çok yaşlı bir okur gördüğümde, öğretmen olduğunu düşünürüm ve çoğu kez de yanılmadığımı görürüm.
Onları ayakta karşılar ve ayakta uğurlarım.
Kendilerini “emekli öğretmen” olarak tanıttıklarında bu sözcüğe itiraz ederim.
Çünkü sonsuzca emek vermiş olmasına karşın öğretmen hiçbir zaman emekli değildir, her zaman öğretmendir, öğretmenimizdir.
Yine kadın, erkek, genç kız ya da delikanlı, bu imza kuyruklarındaki daha yeni kuşaklardan öğretmenlerin ayrı bir ışıltısı vardır.
***

Yaşamakta oldukları bütün sıkıntılara ve güçlüklere karşın ülkemizin aydınlık geleceğinin en sağlam güvencesi öğretmenlerimizdir.
Öğretmeni değersizleştiren toplumların gelecek beklentisi olamaz.

Ataol Behramoğlu/Kültür ve Siyaset/281118

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.