24 Şubat 2018 Cumartesi

TOMBİ



Tombi’yi Halk TV’nin sabah haberleri programında gördüm. Televizyonu bu haberin sonuna doğru açtığım için bu sevimli sarmanı ancak bir an için görebildim. Fakat bütün kedileri, özellikle de sarmanları evladım gibi sevdiğimden Tombi aklımda kaldı. Az öncede gazetede haberin bütününü okudum. Tombi İzmir’in Bayraklı ilçesindeki Ticaret Borsası ilkokulunda öğrencilerle birlikte yaşayan bir sarman. Önce okul avlusunda besleniyor, öğrencileri sınıfa kadar uğurluyormuş. Sonra öğrenciler onu sınıfta beslemeye başlamışlar. Bir velinin, haklı ya da haksız, kimi çocuklarda alerji yapabileceği itirazı üzerine bir öğretmen onu evinde beslemeye başlamış. Fakat gitgide zayıflayan, sağlığı bozulan sarman, Milli eğitim müdürünün de araya girmesi ve söz konusu velinin çocuğunun bir başka sınıfa alınmasıyla yeniden sınıfına kavuşmuş. İsterseniz bir kedi masalı da çıkarabilirsiniz bundan. Benim gördüğüm, sarmanın keyfi yerindeydi. Sanırım öncelikle de arkadaşlarına kavuştuğu için.
Kedisi, köpeği, evinde ya da bahçesinde bir başka hayvan yoldaşı olmayan kişi, bu sevginin nasıl bir şey olduğunu sanırım bilemez. Konuklarımızdan bu sevgiyi tatmış olanlarla tatmamış olanlar arasındaki farkı hemen anlıyorum. Tatmış olanlar, yabancı fakat dilini bildikleri bir ülkeye girmiş gibi hiç yabancılık çekmezken, bu sevgiyi tatmamış olanların üzerine bir durgunluk, ürkeklik, yapaylık geliyor. Dokunmakla dokunmamak arasında bocalayıp duruyorlar… Ben herhangi bir evdeki kediyi, köpeği, azıcık yakınlaştıktan sonra sevmek ne j-kelime, mıncıklamaya başlarım… Çocuğum gibi, akrabam gibi duyumsarım…Aslında da hiç kuşkumuz olmasın ki akrabayızdır hepsiyle…
Birkaç gün önce Tayfun Atay’ın “Şempanzeden Öğren İnsanlığı” başlıklı çok güzel bir yazısını okudum Cumhuriyet’te. Kaçırdıysanız bulup okumanızı öneririm. Yazıda ömrünü gorillerin yaşamını incelemeye ve türlerinin devamını korumak için çalışmaya adamış Amerikalı bilim insanı Dian Fossey’le aynı şeyi şempanzeler için yapan Britanyalı Jane Goodal’ın öyküleri anlatılıyor. Goril avcıları tarafından katledilen Fossey’in yaşamının anlatıldığını öğrendiğim “Sisteki Goriller” adlı filmi mutlaka görmek istiyorum. Jane Goodal’la ilgili bir belgesel de 5 Mart Cumartesi saat 23.00’de National Geograpich kanalında izlenebilecekmiş.
Bu yazıyı okuduktan az sonra twitter’da, boynuzları kesilip koparılmış gergedanın başında kesilen boynuzlardan kalan derin yara izlerinin görüntüsüyle sarsıldım. İçim acıyla burkuldu, bu vahşeti yapanlara karşı nefretle doldu. Aynı anda, Erzincan’da bir yavru kediyi önce zalimce yumruklayıp sonra alçakça tekmeleyerek öldüren katilin kurbanı olan yavrunun umutsuz sıçrayışları yine geldi gözümün önüne.
Katil sözcüğünü mecazi olarak değil gerçek anlamıyla kullanıyorum. Herhangi bir hayvana yapılan eziyetin, işlenen cinayetin bir insana yapılandan asla daha önemsiz olduğunu düşünmüyorum. Daha da ileri giderek, bu eziyetin ve cinayetin, korunmasız bir bebeğe, bir çocuğa, kendini savunmaya gücü ve olanağı bulunmayan bir kişiye karşı işlenen suçla eşdeğer ağırlıkla olduğunu ve bu nedenle de eşdeğer ağırlıkta cezalandırılması gerektiğini düşünüyorum. Düşünmenin ötesinde, bunu gerçek anlamıyla insan olmanın gereği olarak görüyorum…
Hayvan dostlarımız bize emanettir. Masum ve mazlumdurlar. İnsan soyu bu yazgı yoldaşlarına karşı acımasız olmayı sürdürmeye devam ederse, eninde sonunda bir gün hayvan sözcüğü iyiliğin, insan sözcüğü ise kötülüğün karşılığı olarak kullanılacak demektir.

Ataol Behramoğlu/Cumartesi/240218

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.