17 Eylül 2017 Pazar

ÇÜRÜME


Çürüme başlığı ile bir yazı yazmayı tasarladığımda, Edip Cansever’in “Mendilimde Kan Sesleri” şiirindeki “bir mendil nasıl kanar?” sorusu zihnimde “bir toplum nasıl çürür”e dönüşüverdi.
Bir toplum nasıl çürürün pek çok yanıtı, çürümenin birden çok nedeni olsa gerek. Fakat toplumumuzdaki çürüme artık gizlenemeyecek bir boyutta ve kısa süre önce bir yönetici siyasetçinin başka bir nedenle kullandığı sözcüklerle söyleyecek olursak burnumuza pis kokular gelmektedir.
Türkiye toplumu çürüyor.
Önce ardı ardına gelen iki haberden ilkine bakalım.
Dede yedi yaşındaki torununa tecavüz ediyor.
Bu çürümedir.
Denebilir ki tekil bir olay bu, sapıklık.
N e yazık ki öyle değil.
Örnek gerçekten kusturucu, akıl almaz ölçüde acıtıcı
Fakat son günlerde ortaya dökülen istatistik sonuçları ensest denilen pisliğin bu toplumun iliklerine kadar işlemiş olduğunu açıkça ortaya koyuyor.
Bu ahlâk çöküntüsünün, çürümenin geçmişten bu günlere çeşitli nedenleri, çözüm çareleri, alınması gereken önlemler elbette düşünülmeli, irdelenmeli, araştırılmalı, yapılması gerekenler yapılmalıdır. Fakat bu konuda kimse din eğitimi eksikliğinden, inanç sorunlarından söz etmesin.
Çünkü özellikle bu türden eğitim veren okullarda, bu nitelikteki öğrenci yurtlarında her nasılsa ortaya çıkan rezilliklere ve ört bas etme çabalarına hep birlikte tanık olduk.
***
Bir başka toplumsal çürüme örneğini yine bu günlerde yaşadık.
HDP eş başkan yardımcısı Aysel Tuğluk’un vefat eden annesi Hatun Tuğluk’un defnedilmesi sırasında mezarlığa giren bir güruh (saldırgan, serseri topluluğu), cenazenin burada toprağa verilmesine engel olmak istediler.. Ardından birkaç yüz kişilik bir destekçi güruhun gelmesi üzerine cenaze mezardan çıkarıldı ve defnedilmek üzere ailenin memleketi olan Tunceli’ye gönderildi.
Haberi veren medya organlarının yayınladığı fotoğrafta, tutuklu bulunduğu cezaevinden annesinin cenaze törenine katılmaya özel izinle gelen sayın Aysel Tuğluk’un iki kişinin kolları arasında
perişan görüntüsü var.
Yapılan şey, hiçbir dinde, hiçbir ahlâkta, hiçbir inançta yeri olmayan ve olamayacak bir ahlâk çöküntüsü; sırtlanların,akbabaların bile utanç duyabileceği bir kötülük, vahşet, insanlık dışılıktır.
Savaş alanından toplanan düşman cesetlerine bile uygulanamayacak bir vicdansızlıktır. (Burada Çanakkale örneğini, düşman ordularının orada yatan askerleri için Mustafa Kemal’in söylediği yüce
insanlık değeri taşıyan sözlerini tekrara gerek yok. Toplumca bu yüceliğin çok altında, bir çürüme çukurundayız.)

***
Bir başka çürüme örneği ölümle aralarında artık kıl payı mesafe bulunan Nuriye ve Semih’e uygulanan zulümdür.
Dünyanın hiçbir az yada çok uygar ülkesinde , işlerinden neden çıkarıldıklarının inandırıcı, hukuksal, yasal açıklaması bulunmayan iki insan, artık ölüm sınırına ulaşmış bir açlık grevindeyken tutuklanıp cezaevine konulmaz. Getirilmedikleri duruşmada da, orada olmadıklarından tahliyeleri konusunda bir karar verilemeyeceği hükmünde bulunulmaz. Böylesi bir vicdan çürümesi ,
bildiğimiz örnekleriyle ancak ortaçağlarda, insanlığın daha da ilkel dönemlerinde görülmüştür. Günümüzde de o çağların aşılmadığı, ya da bizdeki gibi hortladığı, hortlatıldığı toplumlarda görülebilir.
Vicdan, hukuk, adalet çürümesi, bütün çürümelerin nedeni, kaynağıdır.
Ülkemizde adalet çürümüştür. Cüzam, frengi gibi, durdurulup önlenemezse eğer bütün toplumu kemirip yok edecek bir bozulma, ölümcül bir çürümedir.
***
Bir toplum, dünyayı kendine düşman edip o toplumun en az yarsını da yine düşman ilan eden bir yönetimle bu çürümeyi durduramaz.
Herhangi bir toplum, kendisinden ve çevresinden yayılan pis kokulara karşı önlem almaya çalışanları bu pis kokuların kaynağı ve nedeni olarak göstermeye çalışan çarpık ve hasta akılların oyuncağı olamaz.
Herhangi bir toplumda çürümeyi durdurmanın ilk adımı böyle bir yönetimden kurtulmaktır.


Ataol Behramoğlu/Cumartesi/160917

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.