4 Temmuz 2015 Cumartesi

“AHLAT AĞACI”NIN SEVGİSİYLE


Fakir Baykurt, Dursun Akçam, Talip Apaydın’dan sonra, Köy Enstitülü yazarlar kuşağının benim en sevgili ağabeyilerim arasında yer alan seçkin bir temsilcisini, Mehmet Başaran’ı da sonsuzluğa uğurladık.
Köy kökenli Başaran, giyimiyle, kuşamıyla; yüzünde hep ince bir gülümseyiş, düşüncelerini sözcüklere dökmekten çekinmeksizin, fakat karşısındakini incitmekten korkarcasına bu sözcükleri özenle seçerek, sesini hiçbir zaman yükseltmediği zarif konuşmasıyla, doğuştan ve gerçek bir aristokrat gibiydi.
Mehmet Başaran’ı, şiirini,kişiliğini ve ondan okuduğum ne varsa hepsini çok sevdim. Halk tarlasında doğup boy atmış ve insanca bir yaşama olan umudunu hiçbir zaman yitirmemiş nadide bir çiçekti.
Bu duygularımı kendisine hem konuşmalarımızda hem de Ağustos 2010 tarihinde yayınlanan bir yazımda iletebildiğim için şu anda buruk da olsa bir mutluluk duyuyorum.
Onunla ilgili unutulmaz bir anım ise, 12 Eylül 1980 sonrasının karanlık zamanlarına ilişkindir.
1982 yılını cezaevinde geçirdikten sonra devam eden duruşmaların sonucunda 1984’te 8 yıl ağır hapis cezasına çarptırılmış, kendi ülkemde bir anda sürek avında izlenen bir av hedefi durumuna düşmüştüm.
O günlerde onunla bir yayınevinde aynı büroda çalışan bir yakınım yoluyla Mehmet Başaran’dan, istersem gidip onlarda kalabileceğim haberi geldi…
Faşizmin polisinin, zaptiyesinin peşinde olduğu bir kaçağı saklamayı göze almanın ne demek olduğunu o günleri yaşamamış olanlar zor anlarlar.
Kendini ateşe atmak demekti.
Elbette kendisine teşekkürlerimi iletmekle yetindim.
Fakat bu olağanüstü dostluğu, yürekliliği, özveriyi, dayanışma duygusundaki yüceliği hiçbir zaman unutmadım.
Sevgili Mehmet Başaran’ı (yaşadığımız sürece) kalplerimizdeki ve başta şiirleri olmak üzere yapıtlarındaki sonsuzluğa uğurladık.
Sözünü ettiğim “Yalın,Lirik,Toplumcu” başlıklı yazımdan, ilk kitabı “Ahlat Ağacı”na ilişkin bir küçük paragrafla ona ve şiirine olan sevgimi tekrarlamak isterim:
Türk şiirinin en has özelliklerinden biri, lirizm, kitabı oluşturan bütün şiirlerde buram buram tütüyor.
Lirizm, duyguların kanatlanışıdır.
Romantizmin onsuz olmaz özelliğidir.
İnsanın sonsuzluğa özlemidir.
Mehmet Başaran’ın denebilir ki bütün şiirlerinde bu lirik duygululuğun izini süreriz.
Fakat daha en baştan, gerçeklikten kopuk olmayan, tam tersine onunla beslenen bir duygululuktur bu.
(....)
Yıllar sonraki bir şiirinde doğum tarihinin 17 Nisan, yani Köy Enstitüleri’nin kuruluş tarihi olduğunu yazacak olan bu Trakyalı köy delikanlısı, “Ahlat Ağacı”nın “çıplak bir doruğun üzerinde”ki yalnızlığını, onun “kıraç toprak”taki yaşamını, “köylünün hali”ne benzetiyor…
Böylece, köy ve köylü konulu şiirimizde de, “orda bir köy var” uzakta ya da “Çoban Çeşmesi” süslemeciliğinden olduğu kadar salt gerçekçi yaklaşımlardan da farklı yeni bir gerçekçi-lirik yol açılmış oluyor…
Bu, genç Başaran’ın çağdaş şiirimize önemli katkısıdır…”
Bazı şairler yaşamdan hangi yaşta ayrılırlarsa ayrılsınlar şiirleriyle hep genç kalacaktır.
Mehmet Başaran o şairlerdendir.



Ataol Behramoğlu/Cumartesi Yazıları/040715

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.