7 Ocak 2015 trajedisi bu yılın ve belki
yüzyılın belleğinden silinmeyecek, silinmemeli.
Katliamın
İslam’la ilgisi yok denilse de, bu türden cürümleri İslam diniyle özdeşleştiren
algılar kolayca yok olmayacak.
İŞİD denilen alçak sürüsünün
akla durgunluk veren zalimliğinin, kuşkusuz hiçbir dinde, hiç bir inanışta yeri
yoktur.
Fakat Charlie Hebdo canileri için “gıyabi” cenaze namazı kılanların,
ahlâk ve mantık dışı gerekçelerle Cumhuriyet gazetesine saldıranların, fırsat
bulduklarında İŞİD’cilerden farklı davranmayacakları da gün gibi ortadadır.
Onlara sorulduğunda, bütün bunları İslam
adına yaptıklarını ve yapacaklarını söyleyeceklerdir.
Bu nedenle de , bu süreçlerin kısa sürede aşılması, İslam dininin de
öteki dinsel inanışlar arasında barışçıl,hoşgörülü, insancıl konumuna
ulaşması kolay olmayacak…
***
Charlie Hebdo depreminin artçı sarsıntıları bizim gazeteyi de etkiledi…
Fransa’da saldırıya uğrayan yayın organı ve katledilen meslektaşlar için
düşünce özgürlüğü adına gerçekleştirilen dayanışma etkinliği, olanca
masumluğuna karşın bizdeki İŞİD kafalıların hışmına uğramaktan kurtulamadı.
Yazıya başlamadan önce, bu satırları yazmakta olduğum Roma’da internetin
Charlie Hebdo’yla ilgili sitelerine göz
attığımda, bizde görülüp görülmeyeceğini bilemediğim Muhammet karikatürleriyle
karşılaştım.
Bizdeki İŞİD kafalılar, İslam peygamberinin adına sadece bir ad olarak
anmamdan da rahatsızlık duyacaklardır.
Oysa Musa, İsa vb. bütün peygamberlerin adı gibi Muhammet adı da pek alâ sıradan insanlara da konabilmektedir.
Bu karikatürlerden birinde,İslam peygamberi olduğu açıkça belirtilen
kişi şöyle diyor: “Rezil kimseler tarafından sevilmek güç bir şey!”
Bu sözün Muhammet’i küçültmek şurada dursun,olumladığı, kendisi adına
işlenen cinayetlerden hoşnut olmadığını gösterdiği yeterince açık değil mi?
Muhammed’in resmi,karikatürü yapılamazmış! Neden?
Sonuçta o da bir insan değil miydi?
Üstelik, etiyle, canıyla
yaşadığı kesin olan tek peygamber de odur!
İslam daha da çoğalan
sayılarda insanı etkilemek istiyorsa,
bunu tutuculukla, yasaklarla değil, zalimlikle hiç değil, daha çok
insanileşerek başarabilir.
İslam peygamberinin, bu gün
yaşıyor olsa, yukarıdaki sözleri aynen tekrar edeceğinden hiç kuşku duymam.
Hiçbir peygamber kendisi
adına cinayet işlenmesini, şiddet uygulanmasını hoş görmez, göremez, görüyorsa
peygamber olamaz!
***
Cumhuriyet gazetesi konusuna gelelim…
Gazetede deprem Charlie Hebdo olayından önce başlamıştı.
Köşe yazarlığımın yirminci yılında olmama ve gazetede bir masam bulunmasına
karşın, gazetede olup bitenler konusunda ne söz ne de bilgi sahibiyim. Üstelik
bunları çoğu kez dışarıda söylenenlerden öğreniyorum… Bunun neden böyle olduğu konusunda yorum
yapmaya da gerek duymuyorum… Fakat sözünü ettiğim ilk depremden duyduğum
tedirginlik, o günlerdeki bazı yazlarımda en azından sezdirilmiştir…
Charlie Hebdo sonrasındaki
sarsıntıları ve özellikle de çiçeği
burnundaki genel yayın yönetmeninin görevden alınmasını ise anlayamadım,
benimsemedim ve içime sindirmem olanaksızdır…
O günden sonra gazeteye uğramayı bile canımın çekmediğini açıkça
söylemeliyim…
Çünkü Utku Çakırözer’in bu göreve getirilmesi bir önceki sarsıntının az
çok telafi edilmesi yönünde bir adım olarak algılanmıştı ve öyleydi de…
Göreve geldiği andan itibaren gazeteye yeni ve daha dinamik bir
kimlik kazandırmak için çırpınışlarına
yakından tanık olduğum bu genç ve yetenekli gazetecinin
kovulur gibi görevden alınmasını anlamam
mümkün değildir.
Açıkça söyleyeyim: Charlie
Hebdo’ya destek konulu toplantıda bulunuyor olsam, oyum bu destekten yana olurdu… Sözü edilen dergideki masum çizimi ben de
köşeme koyabilirdim... Fakat farklı düşünen arkadaşların görevden
alınmaları, işten çıkarılmaları kabul edilemez bir şey olduğu gibi, bana
inandırıcı bir gerekçe olarak da görünmüyor.
Sonuç olarak, bu gün gazeteden ayrılmıyorsam, biricik neden, gazetemize
zarar verme korkusudur.
Akıl yoluna dönülmesini
bekliyorum…
Ataol
Behramoğlu,Cumartesi Yazıları,070215
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.