9 Kasım 2014 Pazar

DANS ETMEK


Sözlüklerde dans, dans etmek,genellikle bir müzik ritmine uygunlukla bedenin hareket etmesi olarak açıklanıyor.
İnsan soyunun insanlaşma süreçlerinin daha en başlarında dans etmek duygusuna ve pratiğine yabancı olmadığından kuşku duymuyorum.
Kaldı ki ritmik devinimlere başkaca canlıların dünyalarında da tanık oluyoruz.
Bir televizyon programında su yılanlarının sevişmesini izlemiştim.
Birbirlerine dolanıp ayrılmalarında ve bu hareketin uyumlu tekrarında,ancak yüksek bir sanat eserinde görülebilecek estetik bir uyum ve bütünsel güzellik vardı…




***
Bütün sanatların esası, özü, alt yapısı, uyumlu bir devingenliktir.
Bilinen uyumları bozarak yeni uyumlar yaratmak, ya da uyumsuzlukta sanatsal etki arayışları da, sanat kuramının başlıca bir konusudur. Fakat hangisi olursa olsun, sonuçta amaçlanan yine de bir uyum duygusu yaratmaktır. Sanatsal yaratının her alanında gözlemlenen bu çeşitliliği, bedenin uyumlu devingenliği demek olan dans sanatında da görüyoruz… .


***
Dansla ilk ilişkim, çocukluk yıllarımda başlar. Nerede gördüysem, yemek bıçaklarını birbirine çarparak sözüm ona bir çeşit “kazaska” yapmaya çalıştığımı anımsıyorum. Biz Azeri kökenlilerin “Şeyh Şamil” dediğimiz bu olağanüstü devingenlikteki Kafkas dansını her izleyişimde, içimde hep çocukluğumdaki o özlem kabarır…. Fakat geçmiş olsun… Özellikle bacakların o kıvrak hareketliliği, ancak çok erken yaşlarda çalışıp öğrenilerek kazanılabilirdi… Bildiğimiz aklın dışında, bedenin, kasların, sinirlerin,bütün organların bir aklı vardır ve dans etmek, bedensel aklın sanatsal anlatımı olarak, kuşkusuz onun en incelmiş, en yüksek biçimidir…


***
Liseli ve üniversiteli yıllarımda herhangi bir dans öğrenmeye fırsatım da, hevesim de olmamıştı. Üniversitenin yakınlarındaki bir dans kursunun önünden geçerken, zaman zaman bir özlem duymadım değil. Fakat doğrusunu söylemek gerekirse, devrimci gençler olarak dans etmeyi bir çeşit burjuvalık olarak görüyorduk. Sadece biz erkeklerde değil, anımsadığımca kız arkadaşlarımızda da dans etmek konusunda bir istek ya da heves yoktu… Yöresel halk oyunlarını ise, en azından kendim için söyleyeyim, en çok bir folklor gösterisi olarak görüyordum . Bu gün hangi türde olursa olsun, bütün danslar için çok farklı düşünüyorum ve onlardan birini ya da bir kaçını çocukluğunda, gençliğinde öğrenip bu gün başarıyla yapmakta olanlara imreniyorum…
***
Açığımı kırklı yaşlarımda kapatmaya çalışıp yurt dışında bulunduğum yıllarda bir Fransız hanım arkadaş sayesinde biraz vals öğrendim… Uçarcasına hareketliliğiyle en sevdiğim dans türü olduğunu söyleyebilirim… Daha sonra İstanbul’da bir arkadaş grubuyla topluca sirtaki çalıştık… Öğrendiğim birkaç temel figürü sabahları yaptığım beden hareketlerine arada bir ekleyerek unutmamayı başardım…Şimdi nerede, ne zaman bir sirtaki ezgisi işitsem, ortamına göre açıkça ya da bir köşede kendi kendime bu birkaç hareketi tekrarlamaktan kendimi alamam… Daha yakın zamanlarda ise, yaşımdan başımdan biraz sıkılarak da olsa tango kurslarına katıldım… Az çok öğrendimse de, tekrarlama şansı pek olmadığından hemen hemen bütün figürler bedenimin aklından silinip gitti…Kadın ve erkek arasında hem bir sevginin dile gelişi, hem karşılıklı bir meydan okuma olan bu dansın yiğit edasına hayranım!
Derken geçtiğimiz yaz harman dalı oynamayı öğrendim…Çok istediğim bir şeydi ve öğrenmiş olmakla mutluyum…


***
Dans düşmanları yaşama sevinci düşmanıdırlar.
Bunlar ruhları ölü, bedenleri de akıldan yoksun olduğu için, yaşıyor görünürken de cesetten farksız kimselerdir..







Ataol Behramoğlu/Pazar Söyleşileri/ 091114

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.