Akşam
üstü eve döndüğümde, henüz tasarladığım bir konu olmasa
da, bir şeyler yedikten sonra Pazar yazım için bilgisayarı
açmayı tasarlıyordum…
Fakat
daha önce zihnimi müzikle azıcık dinlendirmek düşüncesiyle
televizyonun mezzo kanalını açtım ve planlarım altüst oldu.
Karşılaştığım,
müzik, renk, görüntü, tek sözcükle sanat şöleni, ilişmiş
olduğum koltuğa beni gerçek anlamıyla çiviledi ve artık
kımıldamaksızın, bir şeyler atıştırmayı da yazıyı da
unutarak bu şölene dalıp gittim…
Böylesine
etkilendiğim opera, İtalyan besteci Riccardo
Zandonai’nin
“Francesca da
Rimini”nisi imiş…
Doğrusu,
bestecinin de izlemekte olduğum operanın adını da yeni
öğreniyordum…
Televizyonu,
operanın üçüncü bölümün sanırım yarılarında bir yerde
açmış olmalıyım. Güçlü bir müzikle, şiddet ve gerilim
dolu sahnelerle süren bu bölüm sona ererek dördüncü ve son
bölüm başladı. Bu son bölüm ise, izlediğim opera yapıtlarında
gördüklerimin diyebilirim ki en tutkulu ve aynı ölçüde de en
sade ve inandırıcı aşk sahnelerinden oluşuyordu. Çok
etkileyici, duygu dolu bir müzik ve oyunculuk eşliğinde süren bu
son bölüm, olayların akışından beklenildiği ve tahmin
edilebileceği gibi iki sevgilinin öldürülmeleriyle, fakat ölürken
de birbirlerine tutku dolu sarılışlarından kopmayışlarıyla
sona erdi…
***
*** ***
Operanın
sonların doğru yazımın konusu da adı da zihnimde belirmişti:
Ölümüne Aşk.
Mezzo’daki
operalarda çoğu kez olduğu gibi aynı zamanda hem “libretto”
hem alt yazılar Fransızca olduğundan konuyu anlayıp izlemekte
güçlük çekmemiştim…
Üç
kardeş arasında, birinin eşi olan güzel Francesca’nın
paylaşılamayışının öyküsüydü bu…
Franceska,
izlediğim operada tekerlekli sandalyede gösterilen sakat büyük
kardeşin eşiydi. İkinci ve çok yakışıklı kardeşin sevgilisi
olmuştu.En küçük, kötü yürekli ve çirkin kardeş bu ilişkiyi
biliyordu ve Franceska’ya karşı dayanılmaz bir şehvet
duymaktaydı.
Aldatılan
eş onun ihbar etmesiyle durumu öğrendi ve iki sevgilinin sonu
oldu bu…
***
*** ***
İnternette,
13 yüzyılda İtalya’nın Ravenna ve Rimini kentlerinde gerçekten
yaşanmış olduğunu öğrendiğim öykünün burada ayrıntıya
girmeyeceğimiz aslına ulaştım…
Güzel
Franceska ve yakışıklı Paolo arasındaki tutkulu sevginin ve
trajik sonlarının, 1828- 1924 arasında baş döndürücü sayıda
operaya, başkaca müzik ürünlerine (bunlar arasında Çaykovski’nin
Senfonik Poema’sı da yer alıyor), birkaç oyuna ve çok sayıda
tabloya(İngres’in “Paolo ve Francesca”sı vb.) esin kaynağı
olduğunu öğrendim…
Rodin’in
“Öpücük” adlı yontusunun da bu öyküden esinlenmiş olduğunu
öğrendiğimde şaşırmadım… Çünkü öpüşmek, öyküdeki ve
izlediğim operadaki sevgi olgusunun sanki hem görsel yönünü, hem
içeriksel özünü oluşturuyordu…(Bizdeki sansürcülerin ve
yasakçıların kulakları çınlasın.)
***
*** ***
Ricardo
Zandonai’nin (librettosu ünlü İtalyan romancı Gabriele
d’Annunzio’nun oyunundan yola çıkılarak yazılan ) operası
1914’te “Teatro Regio”da sahnelenmiş.
Benim
izlediğim, bu operanın, sanırım geçen yıl gerçekleştirilen
yeni bir sahnelenişinin belki ilk gösterimiydi.
Bizde
sahnelenmiş midir diye araştırırken, sevgili Leyla Gencer’imizin
1956’da San Francisco operasında Francesca rolüyle sahneye
çıkmış olduğu bilgisine ulaştım…
Bu
bilgi sağanağını , Dante’nin, Cehennem’in beşinci
kantosunda, “yazık ki, tatlı düşüncelerin, güzel isteklerin
kurbanı olmuş bu yaralı ruhlarla” karşılaşması ve
işittiklerinden ötürü duyduğu acıyla “ölü bir beden gibi
yere düşmesi” bilgisiyle tamamlamış olalım…
Merak
eden okur, Rekin Teksoy’un büyük ürünü “İlahi Komedya”
çevirisinin ilgili bölümünde, bu karşılaşmanın bütününü
okuyabilir…
Ataol
Behramoğlu/Pazar Söyleşileri/ 271013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.