Köşe yazarı için en kötüsü belki de, boş
bir sayfa önünde ne yazacağına karar veremeksizin düşünüp durmaktır….
Diyeceksiniz, konu mu yok?..
Olmaz olur mu…
İdamı yazacaktım, hızla gündemden düştü…
Gündemden düşmüş olması büsbütün ortadan
kalkmış olması anlamına gelmiyor….
Gönlünde başkanlık hayali yatan kişi,
hayal gerçekleşecek olursa, önünde artık
AB engeli de kalmayacağına göre, muhaliflerini neden(Humeyni rejimindeki gibi)
sehpaya göndermesin….
Humeyni’nin astırdıklarından kimileri de onun destekçisi
bir takım liberal vb. aydınlardı….
Söz idamdan açılmışken, Ümit Denizer’in
yazdığı, Rutkay Aziz’le Taner Barlas’ın oynadığı, sahne tasarımını Metin
Deniz’in “Adalet, Sizsiniz”i mutlaka,
ama mutlaka görün…
Yönetiminde Rutkay’ın tiyatro dehasının
duyumsandığı bu oyun, bundan böyle gündemde
hep kalması gereken bir tiyatro başyapıtı…
*** *** ***
İdamdan tiyatroya geldik, oradan Hürrem’e geçelim…
Kısa süre önceki Rusya gezimde, taşra kenti
otelinde, açık TV önünde uyuklamaktayken, birden tanıdık görüntüler belirdi
ekranda…
“Muhteşem
Yüzyıl” harika bir Rusça dublajla karşımdaydı…
İtiraf ederim ki gurur duydum Türk
olarak…
Çünkü ekrandaki saray, mekânlarıyla, kostümleriyle,
oyuncularıyla ve içinde geçen öykünün
akıcılığıyla, hiç de gerisinde değildi başka ülke dizilerindeki sarayların…
Bunu bu diziyi yabancı bir ülke TV’sinde
izlerken daha iyi duyumsuyorsunuz…
Gelgelelim diziye yöneltilen tehditkâr ve
bir o kadar da densiz çıkıştan çok, bizim Deniz Kavukçuoğlu’nun 28 Kasım Çarşamba
günkü yazısı sözcüğün tam anlamıyla bu duyguma limon sıktı…
Muhteşem Süleyman meğer, ilk oğlu
şehzade Mustafa’ dan sonra Hürrem’den olan beş erkek çocuğundan (bunlardan biri
üç yaşındaki Mehmed)üçünü daha boğdurtmuş…
Evlat katilliğinin bu derecesini doğrusu
bilmiyordum ve itiraf ederim ki arada bir de olsa izlediğim, kimi bölümlerinde Süleyman’ı neredeyse sevecen bir baba gibi gösteren dizi,
istediği kadar belgesel değil sanatsal olsun, gözümden düştü.
Ecdadın küçük düşürüldüğü iddiasıyla bu
başarılı TV dizisine saldıran kişinin ve medyadaki tayfasının, bu ecdadın kan dökücülüğünü,
evlat katilliğini yeterince gözler önüne sermediği için , “Muhteşem Yüzyıl”ın yapımcılarına teşekkür etmesi daha doğru
olurmuş…
*** *** ***
Devam edelim…. Yeni giyim kuşam
yönetmeliğiyle ilk okullarda bile türbanın, çarşafın, belki takkenin, şalvarın
önü açılmış oldu… Ülkemize hayırlı olsun……
Balyoz adı verilen düzmece davada
adalet ve ahlâk değerlerinin çirkefe batırılışı… Ergenekon’da kaygı dolu
bekleyiş… Halkçı, ilerici belediye başkanlarının, belediyelerin ortadan
kaldırılmasına yönelik proje ve
uygulamalar… Bu arada aşama aşama,
anadilde eğitime, yani fiilen parçalanmaya doğru ilerleyiş…
Taksim’in, Tarlabaşı’nın, Sıraservilerin mahvedilmekte oluşu… Yakında
oralardan yer altı ve yer üstü otobanlar geçecek ve İstanbul’la özdeşleşen bir
hayatın köküne kibrit suyu ekilmiş olacak.
Üçüncü köprü, Çamlıca’ya Cami, Galata,
Karaköy ve Haydarpaşa çevresinin rant
uğruna katledilecek olması… Ve dikkatinizi
çekmek istediğim bir konu daha: 15 Kasım tarihli Aydınlık’taki köşe yazısına “6 ayda 23 dev şirket yabancılara satıldı” başlığını koyan
Mehmet Akkaya son altı ay içinde Amerikalı’lara(8), İngiliz’lere (4),
Fransız’lara(2) ve Rusya, Hollanda, Japonya, Singapur vb. ülkelere satılan şirketlerin adlarını bir
bir sayıyor…
Ve ülkeyi ateşin kıyısına getiren
“patriot”lar….
*** *** ***
Başka
bir şey kaldı mı? Kalmaz olur mu!.. … “Yurt”taki
son yazılarından birinde Nihat Behram,
ülkemizde beslenip konuşlandırılan “özgür
Suriye ordusu” patentli katil
sürüsünün, günü geldiğinde Türkiye’nin yurtseverlerine karşı kullanılma olasılığına
dikkat çekiyordu…
Sizce yabana atılacak bir olasılık mı?...
Bunlar
boş bir sayfa önünde tuşlarıma takılan
satır başlarından bazıları…
Ataol Behramoğlu/Cumartesi Yazıları/011212
Yazılı medyada yazarın izni olmadan yayınlanamaz..
Yazılı medyada yazarın izni olmadan yayınlanamaz..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.