15 Şubat 2019 Cuma

KARTAL’DAKİ FACİA ÜZERİNE

 
             Kartal’daki facia bizim topluma ders olur mu, bilemem.
              Zaten ders alması gerekenler, öncelikle bu işin sorumlusu olan kişiler, şirketler ve  onların yasa dışı girişimlerine göz yuman siyasetçilerdir.
              Fakat  bütün bu sorumluları uyarması, eleştirmesi, denetlemesi gereken de yine halkın kendisidir…
               Yani tam bir kısır döngü…

                                        ***
               Cumhurbaşkanı, facia kurbanlarının cenaze töreninde yaptığı konuşmada “şahadete ulaşan meyyit ve meyyitelere Allah’tan rahmet” dilemiş…
                 İlk kez karşılaştığım bu “meyyit”in ne anlama geldiğini öğrenmek için Osmanlıca sözlüğe baktım…
                 Az çok  kutsallıkla ilgili bir açıklama beklerken karşıma “Mevt’ten” türemiş “ölü, ölmüş insan” karşılığı çıktı…. (İkinci bir anlamı da “çok zayıf” demekmiş…Bu arada, Cenap, Fikret gibi Serveti Fünun şairleri,kutsallık şurada dursun, bu Arapça sözcüğü, örneğin “ölgün gece” vb. gibi  doğa betimlerinde bile kullanmışlar…)
          Bu Arapça merakı nedir?
          Türkçede herhalde  karşılığı olan; üstelik “ölmek”, “ölü” gibi her an yaşamlarımızın içindeki bir kavram için, bu gün belki   bu dilin asıl sahiplerinin bile kullanmadıkları  ömrünü tamamlamış Arapça sözcükleri kullanmanın anlamı ne olabilir?
          Böyle yapınca, söz konusu olaya bir kutsallık, dokunulmazlık, eleştirilemezlik kazandırdığımızı mı sanıyoruz?
         Batı dillerinden sözcükleri olur olmaz yerde kullananlar alay konusu olurken, aynı şey Arapçayla yapıldığında bilmem ne demek gerekiyor?
        Ya da Arapçanın bilemediğimiz bir dokunulmazlığı mı var?..
                                      ***
            Facia kurbanlarının “şehit “ sayılmalarına ise hiçbir anlam veremedim…
       Buna göre, demek ki beklenen İstanbul depreminin olası “meyyit ve meyyite”leri  olarak biz milyonlarca İstanbul’lu aynı zamanda şahadete de ulaşmış olacağız…
              Yani ucunda şehitlik olduğuna göre üzülüp kaygılanmaya, hatta önlem almaya bile gerek kalmamış oluyor…
                                     
                                                   ***
                 Yalanla gerçeğin, sahteyle hakikinin birbirine karıştığı, olağandışı bir dönemden geçmekteyiz.
             İçlerinde aynı aileden dokuz kişinin de bulunduğu, aralarında çocukların ve  bebeklerin de olduğu yirmiden çok insanın yaşamını yitirmesine yol açan bir facia  konusunda bile görüş ve dil birliğinde olamayan bir toplum durumuna getirildik..

                                                 ***
                Oysa, çıkarılması gereken ders son derece açık:
                 İliklerine kadar yolsuzluğa, kanunsuzluğa batmış bir siyaset, ülkeyi faciadan faciaya sürüklüyor.
                Sorumluları apaçık göz önünde hızlı tren cinayetleri;  Kartal’daki gibi, nedeni ihmal, bilinçsizlik ve çıkar olan  büyük acılar;kurbanları kadınlar, genç kızlar, çocuklar olan,  bu günlere kadar görülmedik sayılarda ve acımasızlıkta tecavüz ve cinayet suçları birbirini izliyor .
                     Nereye kadar?
                     Bunu kestirebilmek kolay değil.
                     Ancak, sadece olası İstanbul depreminin kurban adayları olarak değil,   toplumsal altüst oluşun köklerinden sarstığı  bütün bir toplumca yalanı gerçekten, doğruyu yanlıştan,  sahteyi hakikiden ayırt edemedikçe;  toplumun öncüleri olması gereken biz aydınlar da  eylemsizliğe bahane oluşturan karamsarlık gerekçelerini aşarak bütün bu yaşanmakta olanlara  topluca ve kararlılıkla karşı çıkamadığımız sürece, yıkım kolay kolay durdurulacak gibi görünmüyor…


Ataol Behramoğlu/Kültür ve Siyaset/130219

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.