26 Mayıs 2018 Cumartesi

GÜLER YÜZLÜ KOSOVA



Yazıya Kosova’dan dönüş yolunda, Adem Yashari havaalanında başladım. Yaklaşık yarım saat içinde uçağa alınacağımızı tahmin ediyorum. Bu nedenle başladığım yerde bitirmeye sanmam ki şansım olsun .
Kosova’ya ilk gelişimin üzerinden yedi yıl geçmiş. Haziran 2011’deki bir şiir şöleninin konuğu olarak Prizren’e gelmiştim. Bu kez yolculuk yine bir şiir şöleni nedeniyle Peja’ya oldu. Peja,İpek demekmiş. Sanırım bu şehir bizde zaten İpek olarak biliniyor. Şehrin ipekle ilişkisini bilmiyorum, Fakat ister yağmurlu ister güneşli olsun, ipek gibi bir havası olduğunu söyleyebilirim. Şehri çepeçevre kuşatan sislerle kaplı Hajla Dağ silsilesi ise, bir Kafkas şehrinde olduğunuz duygusunu yaşatıyor. Bu duygu, Balkanların yazgısıyla Kafkasların yazgısı arasında benzerlikler olabileceğini düşündürüyor… Bağımsızlık savaşları ve dağlar arasındaki ilişki bu yazgı ortaklığının başlıca kanıtı olmalı…
***
Başlayan ve hızını alan yazıyı uçakta sürdürüyorum…
Henüz havalanmadık.
İstanbul-Kosova(Priştina havaalanı) arası 1 saat 20 dakika…
Yunanistan’a yıllar önceki ilk yolculuğum sonrasındaki bir yazımda ve bir şiirimde, ”bu kadar uzak ve bu kadar yakın” oluşumuzun kederle karışık şaşkınlığını yazmıştım.
Gerçi zaman içinde çok şey olumluya doğru değiştiyse de bütün komşu ülkelere hem çok yakın hem çok uzağız.
Kendi payıma, yanı başımızdaki Kosova’yı ne kadar az tanıdığımı bu yolculuğum sırasında gördüm ve açığımı internetten edindiğim bilgisiyle kapatmaya çalıştım.
Coğrafi konumu gerçekten de özgün ve önemli.
Arnavutluk, Makedonya, Karadağ ve Sırbistan’la çepeçevre çevrili.
Adriyatik Denizi ve Karadeniz arasında bir yerde.
Orta ve Güney Avrupa arasında bir konumda.
Bu coğrafi özellikleri hem şansı hem de şanssızlığı Kosova’nın.

***
19.yüzyıl sonlarında yapılan bir ölçüme göre yüzölçümü yaklaşık 20 bin km2iken, bugünkü Kosova Cumhuriyetinin yüzölçümü bunun yarısı kadar. Buna karşılık o tarihte yaklaşık bir milyon olan nüfusu bu gün iki milyon civarında…
Resmi diller Arnavutça ve Sırpça.
Nüfusun yüzde 9l’sı Müslüman. Geri kalanı ise Katolik ve Ortodoks Hıristiyan.
Böylece Kosova Cumhuriyeti, Bosna Hersek’ten sonra büyüklük bakımından Avrupa’da nüfusu büyük oranda Müslüman 2. büyük devlet oluyor.
Tabii, Türkiye’yi Avrupa sayarsak(ki saymalıyız) üçüncü diyeceğiz…
(Bu arada Arnavutluk nüfusunun yüzde altmışa yakınının da yine İslam dininden olduğunu belirtelim.)

***
Yüzyıllar içinde Roma, Bizans, Bulgaristan, Sırbistan arasında el değiştiren Kosova 1445’te Osmanlı toprağı olduktan sonra 20.yüzyıl başlarına kadar bir Osmanlı vilayeti olarak kalmış. 19.yüzyılda Arnavut bağımsızlık hareketinin merkezi olmuş ve Osmanlının Balkan Savaşı yenilgisinden sonra da Sırbistan’a bırakılarak 2. Dünya savaşı sonrasından itibaren de özerk bir devlet olarak Yugoslavya içinde varlığını sürdürmüş.
Bosna -Hersek katliamlarının hemen sonrasında, 1998-99 yılları arasındaki savaşta bu kez Kosova çok büyük acılar yaşadı. Sonrasında BM denetimine girerek 17 Şubat 2008’de Sırbistan’a karşı bağımsızlığını ilan etti.

***
Bunca tarih, coğrafya vb. bilgisinden sonra(şimdi Büyük Adaya doğru Mavi Marmara’da yol alırken!) ekleyeceğim şey, acılar dolu bu tarihe karşın bugünkü Kosova’nın, halkıyla ve coğrafyasıyla güler yüzlü bir ülke olduğudur. Katıldığım şiir şöleni, 20.yy. Kosova şiirinin önde gelen şairi Azem Shkreli(1938-1997) adına her yıl düzenlenen uluslar arası buluşmanın 16.sıydı. Şiirleri dilimize çevrildi mi, bilmiyorum. Fakat bu şairi ve Kosova şiirini elbet tanımamız gerekiyor. Bu arada, bu yılın festivaline çağrılı oluşumun bir nedeni de şiirlerimden bir seçkinin Kosova’da (değerli bir genç şair olan J.Kelmendi’nin çevirisiyle) Arnavutça’da kitaplaşmış olmasıdır. Elinizde bir başka dilde kitabınızı tutmak güzel bir duygu. Okurlarımla paylaşmak istedim…

Ataol Behramoğlu/Cumartesi/26.05.18

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.