3 Aralık 2016 Cumartesi

İNSANLAR VE HAYVANLAR

İnsan ve hayvan arasındaki farklılıklar konusunda pek çok şey söylenmiştir.
Bunların, düşünme, zekâ ve duygu yetilerine ilişkin olanlarını bugün tartışmasız kabul etmek güçtür.
İnsan bu gibi yetilerin ortalamasında hayvandan daha üstün olabilir.
Fakat kimi hayvanların kimi durumlarda pek çok insandan daha akılı, daha zeki, daha olgun, daha anlayışlı, daha duygulu davranışlar sergilediklerini de pek çoğumuz gözlemlerimizle biliriz…
İnsan dünyasıyla hayvan dünyası arasında başta gelen ilk fark ise,hayvanların çeşitli türlerde oluşu, insanlarınsa türdeş olmalarıdır.
Pek çok hayvan grubu kendi aralarında da türlere ayrılıyor.
İnsan ise etnik aidiyet vb. farklılıklarına karşın tek ve biriciktir.
***
Son zamanlarda zihnime sıkça takılan ve şimdi sizlerle paylaşacağım konu ise insanlar ve her türden hayvan arasında her şeyden daha önemli olduğunu düşündüğüm bir farklılıkla ilgili…
Hayvan türünün mensupları, hangisi olursa olsun ve kendi içlerinde de hangi türlere ayrılmış olurlarsa olsunlar, ortak “kişilik” özelliklerine sahiptirler….
Bir kedi, köpek, kuzu, kaplumbağa vb. ile karşılaştığımızda, karşılaştığımızın o şey olduğunda kuşku yoktur…
Çok becerikli bir kedi, daha hassas bir köpek, daha hızlı bir kaplumbağa , daha cins bir at vb. vardır kuşkusuz…
Fakat sonuçta her hayvan türü kendi türdeşleriyle ortak özelliklere sahiptir.
Peki ya insan?..

***
Düşünme yetisine sahip olduğu için kendisini herhangi bir hayvandan farklı ve daha üstün gören insan türünün bireyleri, özellikle de bu yeti nedeniyle farklılaşıyor, birbirlerinden ayrılıyorlar.
Bir topluluk içinde tek tek hepimiz, sınıfsal, toplumsal aidiyet farklılıklarımız ne olursa olsun,, insan ve türdeş olduğumuzu haklı olarak düşünürüz.
Fakat dünya görüşlerindeki, yaşam algılayışlarındaki, duygusal dünyalardaki farklılıklar, bir insanı ötekiden uçurumlarca ayırabiliyor…
Denebilir ki herkesin tornadan çıkmış gibi aynı olmasını mı istiyorsun…
Kuşkusuz ,hayır. İstediğim bu değil.
Düşünsel, duygusal dünya farklılıkları, tıpkı fiziksel farklılıklar gibi, doğal , kaçınılmaz, yaşamı daha renkli ve canlı kılıcıdır da…
Fakat görünüşte türdeş olmakla birlikte, en iyi kalpli insanların en cani ruhlularla ortak yaşam alanlarını paylaştığı, mert ve yiğit kimselerle sinik ve kaypak kişilerin birbirlerinin yanından bedenleri birbirine değerek geçtikleri, kıskanç ve pinti biriyle cömert ve yüce gönüllü bir başkasının bir otobüste yan yana iki koltukta seyahat ettikleri de bir başka gerçektir…
Böyle baktığımızda, hangisi olursa olsun hayvanların dünyası, biz insanların dünyasının yanında çok daha temiz, daha dürüst ve daha güven verici kalıyor…
***
Dünya görüşü farklılıkları , bu görüşler birbirinin zıddı olduğunda , sadece tek tek kişileri değil kitleleri de düşmanca duygularla karşı karşıya getirebiliyor.
Ülkemizde bugün durum tam alarak böyledir.
Bilimsel akılla düşünmeye çalışan kimselerle bir inancın fanatikçe tutsağı olmuş kişilikler arasındaki uçurum giderek daha da aşılmaz olmakta…
Bir iç boğazlaşma felaketine dönüşmesine bir kıvılcımın yeteceği bu uçurumsal ayrımlaşmayı durdurmanın biricik yolu ise bilimsel ve hümanist eğitimdir.
Çünkü bilim aklımızı kullanmayı, hümanist eğitim ise sevgiyi ve hoşgörüyü öğretir.
Ortalama değerlerde buluşmanın, ortak bir insanlık kültürü yaratmanın, inançları kişisel dünyalara çekerek bilimsel aklı öne çıkarmanın yolu budur.
Dindar ve kindar nesiller” zehrinin panzehiri de böyle bir eğitimden başka bir şey değildir……
Günümüz Türkiye’sinde siyasal iktidarı ele geçirmiş olanların yapmakta oldukları ise bunun tam tersidir.
Bu yolun götürmekte olduğu yer insan doğasının bozulması, insanın hayvan diye aşağıladığımız masum yaratıklardan çok daha aşağı bir düzeyde hayvanlaşarak kendi kendini yok etmesidir.

Ataol Behramoğlu/Cumartesi/031216




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.