13 Şubat 2016 Cumartesi

SIRADAN YURTTAŞ


    Bir süredir zihnimde “sıradan yurttaş” kavramı dolanıp duruyor…
   Çünkü onunla sorunlarımız var…
   Bu sorunlardan başta geleni de, siyasal iktidarın büyük ölçüde bu yurttaşın oylarıyla belirleniyor olması…
   Çünkü sıradan yurttaşın çoğunluk oluşturduğu bir ülkede yaşamaktayız..
  Peki kimdir bu sıradan yurttaş?
    Sıradanlık nedir?
   Bu  kavram ülkeden ülkeye değişir mi, değişmez mi?
    Yerimiz elverdiğince irdeleyip yanıtlamaya çalışalım…
                                            ***
    Sıradanlık kavramı kuşkusuz ki ülkeden ülkeye değişir.
    Bizim örnek almaya alıştığımız Batı ülkelerinin bütün yurttaşları, çok az istisna dışında, ortalama kültür sahibidir.
    Ortalama bir eğitimden geçmiştir.
  Sıradanlığın karşıtı seçkinlik ise, yine hiç kuşkusuz o ülkelerin küçümsenemeyecek sayıda seçkin aydını vardır.
      Fakat seçkinlikle sıradanlık arasında  bizde olduğu gibi uçurumlar bulunmaz.
      Her iki tür insan pek çok konuda farklı görüşlere sahip olsa da temel bilgi alanlarının hiç  birinde birinin  ak dediğine öteki kara demez.
 Bu iki tür insanı, sıradanla seçkini birleştiren en önemli olgu ise, kanımca  din inancıyla ilgili olandır.
  Herhangi bir mistik inancı olsun ya da olmasın, bu gibi ülkelerde, yine çok az istisna dışında, evrenin ve insanın varoluşunu bilimsel verilere aykırı gerekçelerle açıklamaya çalışana pek de rastlayamazsınız.
    Özetle, din bir bilimsel açıklama aracı ya da yöntemi değil, kişisel inanç olgusudur.
     Bu nedenlerle de, sözünü ettiğimiz Batı ülkelerinin ortalama yurttaşını, sıradan sıfatıyla nitelemek pek de doğru olmaz.
     Bu toplumlarda da ( yakın tarihin Nazizm, Balkanlardaki boğazlaşmalar vb. örneklerindeki gibi),  topluca geriye gidiş olasılıkları, büsbütün görmezden gelinemeyecek de olsa  geçici ve kural dışı(istisnai) sayılmalıdır…
                                                   ***
       Eski ya da yeni sömürgelerde, örneğin pek çok Afrika ülkesinde, Güney Amerika ülkelerinde, sanayileşmede gecikmiş Doğu ve Ortadoğu  coğrafyası ülkelerinde, durum farklıdır.
      Bu gibi ülkelerdeki sıradanlık ve seçkinlik olgularını kendi özellerinde  ayrı ayrı irdelemek gerekir.
      Fakat özetle söylenecek olursa, feodalizmin, köylülüğün, sözlü kültür değerlerinin aşılmamış olduğu  bu tür ülkelerde , sıradanlık ve seçkinlik arasında bizde olduğundan daha da büyük  uçurumlar vardır…
      Bu uçurumların (örneğin Güney Amerika ülkelerinde halk kitlelerinin  sahip olduğu  isyancı gelenekler gibi her toplumun kendine özgü özelliklerinin bir sonucu olarak)her zaman sıradanlık aleyhine olmadığı ise apayrı bir konudur…
                                                       ***
     Bize gelelim…
     Sıradan diye adlandırdığım, en iyimser bir oranlamayla dört kişiden rahatlıkla ikisinin  oluşturduğu bu yurttaş türü büyük ölçüde eğitimsizdir.
   Temel bilimsel bilgilerden, çağdaş aydınlanma değerlerinden habersizdir.
     Bu nedenlerle de  bilimsel bilginin ve ahlâk değerlerinin kaynaklarını  din inancında aramaya yatkındır…
        Bizdeki  sıradan insan aynı zamanda otorite tutkunudur…
        Zaten tartışılmaz bir otorite olan dinsel inançla geneldeki otorite tutkusunu kişiliğinde birleştiren bu yurttaş tipinde demokrasi, özgürlük, çağdaş anlamlarıyla yurttaşlık  ve bağımsız kişilik  bilinci  aramak boşunadır…
     Sömürgelik yaşamamış; tersine,akıncı, savaşçı   bir geçmişin günümüzdeki temsilcileri olan bu insanlarımızın, otoriteye itaatin  yanı sıra  bu geçmişten tevarüs ettikleri,  kendini beğenmişlik,her anlamda ve her alanda sabit(değişmez) fikirlilik,düşünce ve inançlarının tartışılmazlığı gibi  özeliklerinin de altını ayrıca çizmek gerekir…
     İyi kötü eğitim almış ve bu eğitsel donanımın  gereği olarak  kendini sorgulama bilincine sahip aydın çevrelerle,  düşünme yeteneği doğmalarca tutsak edilmiş sıradan yurttaş arasında, bu anlamda da aşılması güç uçurumlar bulunmaktadır…
        Bu uçurumlar nasıl aşılacak, aşılabilir mi?
      Ortalama ve ortalama üstü  kültüre sahip yurttaşla sıradan yurttaş arasında ortak bir dil bulunabilecek mi, bulunabilir mi?
 Bunların hiç değilse bir bölümünü irdelemeyi de önümüzdeki haftaya bırakalım…


Ataol Behramoğlu/Cumartesi Yazıları/130216

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.