1 Mart 2015 Pazar

BİR HABER DİLİNİN ANALİZİ


23 Şubat 2015 tarihli gazetemizin 9 sayfasında “Eşini ve Kızını Katletti” başlığı ile küçük bir haber metni yayınlandı.
Kocaların eşlerini ve arada bir onlarla birlikte çocuklarını öldürmesi ülkemizde artık sıradan bir olay olduğundan, facia ne kadar büyükse de haber metninin küçüklüğünde şaşılacak bir şey yok…
Buna karşılık haberin sunuluşunda, dilinde takıldığım yerler oldu.
Bunları sıralamak istiyorum.
Haberin içeriğinden öldürülen eşin hamile ve 28 yaşında, kızın ise 5 yaşında bir çocukcağız olduğunu öğreniyoruz.
Haber başlığı “Hamile eşini ve 5 yaşındaki kızını katletti” olamaz mıydı?
O zaman sıradanlık biraz da olsa azalıp facianın altı daha çok çizilmiş olmaz mıydı?.
Fakat başlıklar sayfalardaki yer sorunuyla da ilgili olduğundan, haber başlıklarının önemi konusuna bu vesile ile sadece değinmiş olayım.


***
Cinayetlerini işledikten sonra intihar eden katilin “cinnet getirdiği” bildiriliyor.
Bunu nereden biliyoruz?
Otopsi sonucuyla verilmiş de olsa bir doktor raporu, ya da yargıç kararı mı var?
Cinayet işlendiği sırada orada mıydık?
Cinnete tanıklık eden kişiler mi söz konusu?
Bunların hiç biri yokken, bu klişe sözü neden kullanıp duruyoruz.
Geçen hafta Cumartesi köşemde yayınlanan yazıda bu “cinnet getirme” tanımının olayın vahametini neredeyse azalttığı, suçu neredeyse hafiflettiği yazılıydı…
Köşe yazılarımız boşuna mı yazılıyor, habercilerimiz bunların üzerinde durup düşünme gereği duymuyor mu diye düşünmekten kendimi alamıyorum…
Özetle, gazete yönetimine sesleniyorum: Şu “cinnet getirme”, “kendini kaybetme” türünden magazin medyanın klişe laflarını gazetemizin haber dilinden çıkarıp atalım.


***


Sonraki cümlelerde de takıldığım yerler oldu.
“Korkunç olay, yakınlarının eve gitmesi sonucunda ortaya çıktı. Olayı öğrenen yakınları ise sinir krizi geçirdi”.
Sinir krizi geçirmek” bir başka klişe. Orada mıydık? Nereden biliyoruz? Sinir krizi geçirip ne yaptılar?
Bundan daha önemlisi, her iki cümlede sözü edilen “yakınlar”ın aynı “yakınlar” mı,
farklı farklı “yakınlar” mı olduğu sorusu…
Aynı yakınlarsa, olayı ortaya çıkmasıyla mı öğrendiler, yoksa onların öğrenmesiyle mi olay ortaya çıkmış oldu?...
İkinci cümledeki “ise” sözcüğü ise her şeyi büsbütün karıştırıyor. Zaten bu “yakınlar”ın aynı kişiler değil farklı kişiler olduğu düşüncesi de bu yüzden uyanıyor…
Yani, ilk yakınların eve gitmesiyle olay ortaya çıkıyor, olayı öğrenen başka yakınlar “ise” sinir krizi geçiriyor…
Derken bir üçüncü cümle ve yine “yakınlar”…
Ailenin yakınları güçlükle sakinleştirildi”…
Allah aşkına, bunu nereden biliyoruz? Hem de bu “sakinleştirme” işinin “güçlükle” yapılabildiği ayrıntısına kadar…
Eh, demek ki güçlükle de olsa sakinleştirilmişler.
Adam da zaten cinnet geçirmiş, üstelik intihar ederek kendi cezasını kendisi vermiş,
bize de tanrı hepsine rahmet eylesin, günahlarını bağışlasın demek kalıyor ve yukarıdaki türden ayrıntılara kafayı takmamak gerekiyor…
Fakat hiç öyle değil…
Gazetecilikte haber dili, dilin doğruluğu, seçilen sözcükler, ayrıntı değil, haberin kendisi kadar önemli, esasta olan bir şeydir…
Konu yer sorunuysa ve ille de klişe kullanılacaksa (bir tek “sinir krizi”nden fedakârlık edilerek !) yukarıdaki üç cümle tek cümlede ve hatasız olarak şöyle özetlenebilirdi:
Eve uğramalarıyla facianın ortaya çıkmasını sağlayan aile yakınları güçlükle sakinleştirildiler…”





Ataol Behramoğlu/Pazar Söyleşileri/010315

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.