Sizinle
hiç karşılaşmadık.
Belediye
başkanlığınız sırasında bu olabilirdi.
Siz
İstanbul Belediye Başkanı olduğunuzda ben de Türkiye Yazarlar
sendikası başkanlığına seçilmiştim
Yoksul
sendikamızın, Kabataş Setüstündeki lokalinin sahibi CHP Büyük
Şehir belediyesine bir hayli borcu birikmişti.
Arkadaşlar
gidip yeni başkanla görüşelim dediler.
Gitmem
dedim.
Böylece
bu ziyaret gerçekleşmedi.
Gerekçelerimi
birkaç kez yazdığım için tekrarlamayacağım.
Sonra
Belediye Başkanlığından alındığınızda,İstanbul
Üniversitesindeki işime giderken, tam da Şehzadebaşı Camisinin
önünde, sizin Belediye sarayı önündeki topluluğa veda
konuşmanıza tanık oldum.
Durup
bir süre dinledim.
Sonradan
bu sütundaki yazılarımdan birinde dile getirdiğim gibi ,bu
konuşma “görevden alınan bir Belediye Başkanı’nın veda
konuşması değil, kışkırtıcı bir meydan okumaydı.”
Olaylar
bu izlenimimi de fazlasıyla doğrulamıştır.
Avukatlarınız
hakkımda iki kez hakaret davası açtılar.
İlkinin
gerekçesi, bir TV programında,- o sırada sanırım başbakandınız-
başkanı olduğunuz partinin seçim yoluyla iktidarı
bırakmayacağını söylemiş olmamdı
Zaten
saçma bir davaydı.İlk duruşmada beraatla sonuçlandı
İkincisi,
daha yakın zamanda, “Ortaçağdan Sesleniş” başlıklı bir
yazımda şehit ailelerine hitaben yaptığınız konuşmaya
yönelttiğim eleştiriye ilişkindi.
Onların
ölmüş sayılmayacağını,şehitliğin hiç de üzülecek bir şey
olmadığını söylüyordunuz.
Yazıda
özetle, bunların bir din görevlisi tarafından teselli amaçlı
söylenebileceğini, fakat bir devlet başkanının görevinin böyle
şeyler söylemek değil insanların can güvenliğini sağlamak
olduğunu belirtmiştim.
Avukatlarınız
hakaret saymışlar. Neyse ki yargıç böyle düşünmedi ve bu dava
da ilk celsede aklanmayla sonuçlandı.
Yazılarımda
size yönelik pek çok eleştiri vardır. Fakat ne size ne ailenize
hakaret etmek aklımdan geçmez. Kişiliğimle, aldığım terbiyeyle
de bağdaşmaz.
Buna
karşılık sosyal medya, seçim gecesinde Halk TV’deki birkaç
sözümle ilgili olarak, taraftarlarınızın bana ve yakınlarıma
yönelik ağza alınamayacak hakaretleriyle dolup taşıyor.
Şahsen
ben, bu nitelikte kişiler tarafından ve onların hiçbir değer
ve ahlâk kırıntısı taşımayan sözleri yoluyla, herhangi bir
konuda savunulmayı istemem.
Şimdi
son olarak, RTÜK’ün bu yayın nedeniyle bu TV kanalına para
cezası vermiş olduğunu öğrendim
Kanaldaki
sözlerim, resmi sonuçlar henüz açıklanmadan zaferinizi ilan
etmenizle ilgiliydi.
Kuşkusuz
o anların gerginliğinin ve heyecanının da etkisini taşıyan
bir tonda, bu erken konuşmanın seçimle gelmiş bir devlet adamı
tarafından değil, ancak bir çete reisi, bir darbeci tarafından
yapılabileceğini söyledim.
O
anda siz cumhurbaşkanı değil adaydınız ve erken bir zafer ilan
etmeye-demokrasi ölçüleri içinde- hakkınız yoktu. Bence yasaya
aykırı, ya da kendi yasasını kendi yapan biri tarafından
yapılabilecek bir konuşmaydı.
Amacım
hakaret değil, dile belki sert getirilmiş bir tespittir.
Bu
sözlerim hiçbir uygar ülkede, suçlama, ceza konusu olamaz.
Sonuçta,
büyük sayılamayacak bir oy farkıyla da olsa,cumhurbaşkanı, ya
da “yeni sistem”in başkanı seçildiğiniz resmen ilan edildi.
Buna
sevinen milyonlar ve üzülen milyonlar var.
Ben
üzülenlerdenim.
Çünkü
bütün yetkilerin tek elde toplanmasının diktatörlük ve bu
“yeni sistem”in daha 2002’de onu ilk kez adlandıran kişi
olduğum “sivil darbe”nin bir son aşaması olduğundan kuşku
duymuyorum.
Şu
anda sahip olduğunuz sınırsız yetkileri ne ölçüde
kullanacağınızı, ya da kullanabileceğinizi zaman gösterecek.
Ben
ise,kendi payıma, bu ülkenin, bu dilin bir şairi, bir yurtseveri
olmaktan ötürü mutluyum.
Bulunduğum
yaş ve konum olarak ne kimseden zerrece korkum, ne de en ufak bir
beklentim olabilir.
Bütün
korkum, ülkemizin Batılı bir demokrasi olmaktan büsbütün
koparılarak Ortadoğu diktatörlüğüne dönüşmesidir.
Tek
dileğim ise onun uygar dünyanın bir parçası, özgür ve mutlu
bir ülke olarak gelişip varlığını sürdürmesidir.
Ataol
Behramoğlu/Cumhuriyet/300618
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.