Dil,
beni en çok şaşırtan olguların başında geliyor.
En
büyük meraklarımdan biri sözcüklerin nasıl oluştuğuna
ilişkindir.
Nasıl
oluyor da aynı nesne her dilde başka başka seslerden oluşan
sözcüklerle adlandırılmakta.
Aynı
dil öbeği içinde yer alan dillerde bu sözcükler ya aynı ya da
benzer seslerden oluşsa da, farklı dillerde yüz binlerce nesnenin
yüz binlerce farklı adı var.
Bu
farklılık yansılama sözcükler(genellikle fiiler) için de
geçerli.
Su
her dilde farklı bir sesle şırıldarken güneş farklı
ışıldıyor, kediler ve köpekler başka başka miyavlayıp
havlıyorlar…
Kuşkusuz
bir açıklaması var hepsinin… Doğaya, kültüre, tarihe, sayısız
rastlantıya ilişkin…
Yine
de açıklanması olanaksız bir şeyler kalacağını sanıyorum…
Sonuçta
bu adları, fiilleri vb. nereden ve nasıl çıktıklarını bilmeden
, düşünmeden öğreniyor ve öylece de tekrarlayarak aynı dili
konuşanlarla iletişime geçmiş oluyoruz…
Bir
başka deyişle, ana dilimizde ya da çok iyi bildiğimiz bir başka
dilde konuşurken kullandığımız sözcükleri, zihnimizden
dilimize üzerlerinde tek tek düşünerek aktarmayız…
Onlar
konuşma sürecinde kendiliğinden akıp gelirler…
Eğer
böyle olmuyorsa, gereken sözcük kendiliğinden gelmiyor ya da
bozularak geliyorsa bir sorun var demektir.
Bu
sorunun bilgi eksikliği, bellek zayıflığı, yorgunluk vb. çok
önemli olmayan, ya da geçici nedenleri olabilir ve genellikle de
öyledir.
Fakat
dil sürçmelerinin, bir sözcüğü dile getirmede takılmaların;
yanı sıra da olayları, olguları durumları algılamada yanlışlık
ve bozuklukların üste üste gelmesinin çok daha önemli nedenleri
de olabilir.
Bunlar
belki daha da ciddi zihinsel rahatsızlıkların habercisidir.
***
Bu
yazının başlığını “Zondulgak”
değil de “Zonguldak”
diye(yani doğrusunu) okuyanlarınız olmuştur kuşkusuz.
Bunun
nedeni gördüğümüzü değil zihnimizdekini okumamızdır ve çok
sık rastlanan, çok da önemli olmayan bir görme dikkati kusurudur.
Fakat
AKP Genel Başkanı ve önümüzdeki seçimlerin başkan adayının
Zonguldak’ta iftar yemeğinde maden işçilerine hitap ederken
Zonguldaklılar
yerine Zondulgaklılar,
ardından Zonduklarlılar
demesi, sonrasında da “Zonduk…”
diye takılıp kalması ve “Niye
böyle oldu…”
şaşkınlığı ve yakınması, hem asla hafife alınmayacak bir
olay, hem de her şeyi yapmaya muktedir olduğu sanılan kişinin
tek bir sözcük karşısında düştüğü çaresizliğin hazin
görüntüsüdür.
Söz
konusu kişinin ekran karşısında ilk kez bireysel, insani bir
paniğini de ele veren bu görünüm; kim bilir, gelecekte tanık
olunabilecek çaresizlik görünümlerinin de belki bir ilk
örneğidir…
***
Kesinlikle
abarttığımı düşünmüyorum ve ironi de yapmıyorum.
Buradaki
üniversiteyi biz yaptık derken belki de Isparta’da değil başka
bir şehirde olduğunu düşünüyordu.
Nitekim
birkaç gün önce de Bitlis’te toplanan ahaliye üst üste
Diyarbakırlılar diye hitap ederken kitlenin sessiz kalması bile
yaptığı yanlışı fark ettirmedi ve yanlışını tekrarlamayı
sürdürdü…
Ruh
hekimi değilim, fakat bütün bunlar bir arada düşünüldüğünde
, bir dil sürçmesi ya da zihinsel yorgunluk ötesinde, daha ciddi
sorunların işareti olabilecekleri sonucuna varmak hiç de aşırı
bir yorum sayılmamalıdır.
Sıradan
bir yurttaştan değil şu anda elinde ülkemizin kaderini tutmakta
olan ve bunu önümüzdeki zamanlarda daha da büyük yetkilerle
sürdürme şansına küçümsenemeyecek bir olasılıkla sahip
birinden söz ediyoruz.
Zonguldaklıları
Zondulgaklılar ya da Zonduklarlılar diye okuyormuş gibi uzak
ve yakın tarihimizin demokrasi, çağdaşlık, aydınlanma
değerlerinin bozularak ve bütünüyle ters yüz edilerek yok
edilmesine;Bitlisi Diyarbakır’la, Isparta’yı kim bilir nereyle
karıştırmaya hazır değilsek, önümüzdeki seçimlerde bu
sıkıntılı durumdan mutlaka kurtulmalıyız.
Ulusça
bunu başarabilecek güce ve birikime sahibiz.
Ataol
Behramoğlu
Cumartesi/090618
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.