Üniversiteli
gençliğimi 60’lı yılların ilk yarısında yaşamış olduğum
için mutluyum.
Hem
bizim ülkemiz hem denebilir ki bütün dünya bakımından bu
olağanüstü altmışlı yılların ikinci yarısında ise artık
üniversiteli değildim.
Fakat
o yıllarda da genellikle bulunduğum Ankara’da yine aynı
devrimci coşkunun, çalkantıların tam ortasındaydım ve 68’deki
patlamanın hem tanığı hem de katılımcılarından biriydim.
İçinde
bulunduğumuz 2018, 68’in 50. yıldönümüdür.
Aradan
geçen yarım yüzyılda bizde de dünyada da çok şey değişti.
1977
tarihli bir şiirimde şu dizeler vardır:
Kimimiz
toprak oldu çoktan
Kimimiz
yenik düştü kavgada
Kimimiz
bir hayat kuramadık
Güneşli
yirmilerden geçtik
Acılı
otuzlara vardık
Hangi
otuzlar!
68’i
yaşayanlardan hayatta kalanlarımız yetmişli yaşlarımızdayız
şimdi…
Kuşakdaşlarımızdan dövüşerek
ölenler, Türkiye 68’in önderleri, Nâzım’ın ölümsüz
dizesiyle “güneşe gömüldüler”…
Matem
tutmuyoruz, fakat anıları dimdik ayakta.
Benzer
ya da farklı kişisel nedenlerle kavgada yenik düşenlere
söyleyecek sözüm olamaz…
Fakat
yenilgiyi ihanete dönüştürenler bu kez 2012 tarihli bir şiirimde,
“Ne Çok Hain”de yerlerini aldılar…
Sizinle
galiba arkadaş filandık
Işıklı
günlerinde gençliğimizin
Hayalleriyle
kanatlanırdık
Gelecek,
güzel Türkiye’nin
Fakat
nasıl da değiştiniz birden
Arınıp
bütün o düşlerden
Buzlu
sularında bencilliğin
Ne çok hain…
Şimdilerde,
1968’in 50. Yıldönümünde, benim kuşağımdan ve sonraki
kuşaklardan arkadaşlar çeşitli platformlarda 68’i konuşuyoruz.
Gerçekten
de, neydi 68? O günkü anlamı ve elli yıl sonrasında bugünkü
anlamı nedir?
***
En
başta söyledim. Ben kendimi 68’i de kapsayan 1960 yıllar
devrimci gençliğinin bir üyesi sayıyorum…
Bizler,
üniversiteli olma çağı benim gibi 1960’ta başlamış olanlar,
60’lı yılların tam ortasında bir yerdeyiz… Turan
Emeksiz’lerle Denizler arasında …
Bununla
asıl söylemek istediğim, Türkiye 68’inin Fransız, Alman vb.
üniversiteli gençlik hareketleriyle olduğundan çok daha fazla ve
esas olarak, kendi ülkemizde Nisan 1960’taki üniversite
direnişi sırasında polis kurşunuyla yaşamını yitiren Turan
Emeksiz’in adıyla özdeşleşmiş gençlik başkaldırısıyla
ve ardından da Türkiye İşçi Partisi içinde yükselen sosyalist
gençlik hareketiyle ilişkili olduğudur.
Bütün
dünya gençliğiyle birlikte bizler de Küba devriminin, Vietnam’da
Amerikan emperyalizminin bozgununun ve sosyalizmin uzaya çıkışının
coşkusunu yaşadık…
Fakat
bizler aynı zamanda, kendi ülkemizde tek adam diktatörlüğüne
dönüşmekte olan bir siyasal yönetimin yıkılışının, yeni ve
özgürlükçü bir anayasanın yürürlüğe girişinin ve ilk kez
sosyalist bir siyasal partinin yasal olarak örgütlenebilmesinin de
tanıkları olduk.
Bütün
bunlar zaten başlı başına bir devrimdi ve Türkiye 1968’i için
gereken toplumsal, ideolojik, psikolojik zemin böylece
hazırlanmıştı.
***
Bugün
üzerinden yarım yüzyıl geçmiş Türkiye ve dünya 1968’ini
tartışıp irdelerken, bizimki bakımından öncelikle yapılması
gereken, onun kendine özgülüğünü görüp vurgulamaktır.
Yanı
sıra , yurtlarının ve dünyanın esenliği; özgürlük, barış
ve eşitlik için yaşamın feda edilebileceğini kendi yaşamları
ve ölümleriyle kanıtlayan Türkiye 1968’inin devrimci
önderlerinin anısını diri tutmaktır.
Türkiye’yi
bir uçtan bir uca saran Gezi ateşi de, yeni bir hareket olduğu
kadar, hiçbir zaman sönmemiş ve sönmeyecek 68 ruhunun, ülkemiz
gençliğini bütün dünya gençliğine örnek oluşturan bir
devrimci yükselişte bir araya getirmiş olmasıdır.
Ataol
Behramoğlu/Cumartesi
16.06.18
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.