Kazananın
dışındaki cumhurbaşkanı adaylarının oyları toplandığında
23.737.844 ediyor
Kazanan
25.330.823 oy aldığına göre, arada yaklaşık iki buçuk
milyonluk bir fark söz konusu.
Yani
öteki adaylar tek bir kişi üzerinde de anlaşsalar iki buçuk
milyon eksikleri var.
Bu
arada Muharrem İnce ,Tayyip Erdoğan’la aralarında 10 milyonluk
fark olduğunu söylerken gerçeği dile getiriyor.
İnce’nin
oyu 15.340.321 olduğuna göre, neredeyse milimi milimine on
milyonluk bir fark bu.
***
İşin
bir yanı böyle.
Gelelim
öteki yanına…
En
yakın rakibinden on milyon fazla oy almış olsa da ,toplam oylar
bakımından Tayyip Erdoğan büyük sayılamayacak bir oy farkıyla
ikinci tura kalmaktan kurtuldu.
İkinci
tur gerçekleşse sonuç ne olurdu?
Şu
anda bu konuda tahmin yürütmenin bence pek bir önemi ve anlamı
yok:
Fakat
şu soru bütün önemi ve anlamıyla karşımızdadır:
Toplumun
yüzde ellisinin biraz üstünde bir oy desteğiyle (rakiplerinin
aldığı toplam oyun iki buçuk milyon fazlasıyla)başkan seçilmiş
olan kişi 80 küsur milyonluk bir ülkenin yönetim sistemini, bu
demektir ki kaderini, bugününün ve geleceğinin yönünü kökten
değiştirmeye ne ölçüde hak sahibidir?
Tabii
bu toplumun demokrasi ve evrensel hukuk ilkelerine göre yönetilmekte
olduğu ve yönetileceği iddia edilmekteyse…
***
Her
kesimden insanımızın içinde yükselen umut ve beklenti, haklı
bir umut ve beklentiydi.
Bu
umudu sağdan ya da soldan küçümsemeye kalkmak, en azından
toplumdan habersizliktir.
Sağ
kendince gerekeni yapıyor. Sola söyleyeceğim ise bu kafayla
ileriye doğru bir milim yol alınamayacağıdır.
Umut
ve beklentiler haklıydı, fakat yenilgi de bir olasılıktı
kuşkusuz.
Kendi
payıma ben, yenilgiden daha çok, sanıyorum milyonlarca seçmen
gibi, desteklediğim adaydan ve partisinden seçim gününde ve
gecesinde beklediğim daha tutarlı, daha aydınlatıcı, daha
enerjik tutumu ve tavrı göremeyişle hayal kırıklığı yaşadım.
Ardından
da alışılageldik parti içi çekişme sahneleriyle karşılaştık.
Böyle bir aceleciliğin ne söz konusu partiye, ne yönetimi
değiştirme çabasındakilere, ne de ülkemize iyilik getireceği
kanısındayım.
***
İyi
parti başkanından da doyurucu, inandırıcı bir ses çıkmadı…
Buna
karşılık partisinden AKP’ye katılımlar olabileceği yönünde
işaretler geliyor.
Baskılar
karşısında kararlı duruşuna ve lideri olduğu hareketin bir
merkez parti gereksinimini karşılama potansiyeline verdiğim, bana
nice hakaretlere yol açan ve şimdi belki yine açabilecek olan
desteğimi henüz çekmiyorum…
Fakat
bunu da ikinci bir hayal kırıklığı olarak not ediyorum.
***
Ülkemiz,
insanlarımızın birbirini ciddi olarak dinleyip anlama gereğini
duymadığı bireysel ve kabilesel bir çıkar ve sövgü sarmalında…
Bu
konuda ben payına düşenleri fazlasıyla alanlardanım.
Yukarıda
sözünü ettiğim hakaret ve eleştiriler, sol olarak
tanımlanabilecek çevrelerle AKP yandaşlarından gelenlerdi…
Seçim
gecesi erken bir zafer ilanına ilişkin söylediğim birkaç söz
ise bu kez solun yeminli düşmanlarının, kimileri olasıdır ki
kiralık ağızların ağır hakaret ve saldırılarına yol açtı.
***
Bunların
yanı sıra bir de HDP konusu var.
Üç
yıl önceki bir yazımda HDP’ye niye oy vereyim diye sormuş ve bu
parti yandaşlarının genellikle eleştiri sınırlarını aşan
hoşnutsuzluğuyla karşılaşmıştım.
Bu
seçim ise sonuçları bakımından tamamen farklıydı. HDP barajı
mutlaka aşmalıydı ve bunu yazılarımda birkaç kez açıkça
belirttim. Buna karşın üç yıl önceki yazım şimdi yazılmış
gibi sosyal medyada paylaşıldı.
Açıkçası
bütün bunlardan yoruldum ve sıkıldım.
Köşe
yazarlığı da bunun içinde.
Başka
çalışmalarımda da yoğunlaşabilmek için, okurlarımdan uzun bir
süre, şimdilik bütün bir yaz için izin istiyorum…
Ataol
Behramoğlu/Cumartesi/070718
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.